21 Temmuz 2009 Salı

Öfkenizi kontrol etmenin 10 yolu

alt

Öfkenizi kontrol etmenin 10 yolu

Trafikte yolunuz kesildiğinde tepenizden dumanlar çıkıyor mu? Çocuğunuz söylediğinizi yapmadığı zaman kan basıncınız tavan yapıyor mu? Öfke normal ve hatta sağlıklı bir duygudur; ancak öfkenizle pozitif bir şekilde nasıl başedebilmelisiniz. Peki bunu nasıl yapacaksınız?



Mayo Clinic'te yer alan etkili öfke yönetimi tavsiyeleri öfkenizi yenme konusunda başarılı olmanıza yardımcı olacak. Ani patlamalarınız, öfkeniz ya da asabiyetiniz ailenizle, arkadaşlarınızla, iş arkadaşlarınız ve hatta yabancılarla ilişkilerinizi olumsuz olarak etkiler. Öfke yönetimi teknikleri, öfkenizi ifade etme şeklinizi değiştirmenize yardım etmede ispatlanmış bir yoldur.


Öfkenizi kontrol etmeye yardımcı 10 tavsiye

1. Bir mola alın. Klişe gibi görünse de, tepki göstermeden önce 10'a kadar sayma öfkenizi yatıştırabilir.

2. Ortamdan uzaklaşın: Öfkeniz biraz yatışana kadar, sinirlendiğiniz kişiden biraz uzak durun.

3. Biraz sakinleşince, öfkenizi ifade edin. Çatışmacı olmayan bir şekilde öfkenizi ifade etmek sağlıklıdır.

4. Biraz egzersiz yapın. Fiziksel aktivite, duygularınız için bir çıkış noktası sağlıyor. Özellikle, öfkeden patlamak üzereyseniz. Hızlı tempoda bir yürüyüş ya da koşu yapabilir, yüzebilir, ağırlık kaldırabilirsiniz ya da basket atışları yapabilirsiniz.

5. Bir şey söylemeden önce dikkatli düşünün. Aksi halde, pişmanlık duyacağınız bir şey söyleme olasılığınız fazladır. Söylemek istediklerinizi yazmanız faydalı olabilir. Öfkeliyseniz yazarak konudan uzaklaşabilirsiniz.

6. Durumların çözümünü tespit edin. Sizi neyin çıldırttığına odaklanmak yerine, kızgın olduğunuz kişiyle birlikte sorununuza çözüm bulmaya çalışın.

7. Problemi anlatırken "ben" sözünü kullanın. Bu karşınızdakini ayıplamak ya da suçlu bulmaktan kurtulmanıza yardım edecektir. Örneğin, "Ev işlerine yardım etmelisin" yerine, "Bu akşam ev işlerine yardım etmediğin için üzüldüm" ifadesini kullanın.

8. Kin gütmeyin. Eğer diğer kişiyi affederseniz, bu ikiniz için de yararlı olur. Herkesin sizin istediğiniz gibi davranmasını beklemek gerçekci değildir.

9. Gerilimi, tansiyonu azaltmak için mizahı, dalga geçmeyi deneyin. İğneleyici ve küçümseyici alayı kullanmayın, bu duyguları incitebilir ve her şeyi daha kötü yapabilir.

10. Gevşeme becerileri uygulayın. Gevşeme becerilerini öğrenme ve stresi azaltma öfkenizi kontrol etmeye yardımcı olacaktır. Derin nefes alma, bir gevşeme sahnesini gözünüzde canlandırma ya da sakinleştirici bir sözü tekrar etmeyi deneyebilirsiniz. Diğer öfkeyi hafifletme yolları ise müzik dinlemek, bir gazetede yazı yazmak ya da yoga yapmaktır.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

KRAL YOLU

alt

KRAL YOLU

Lidya sanatının gelişmişliği, Anadolu geleneğini sürdürmesinden, sanatçılarını ve ustalarını sanat ve mimarlık için Pers ülkesine göndermesinden, değerli mücevheratını ve metal işlerini Yunan saraylarına ve mabetlerine kadar yollamasından anlaşılır. KRAL YOLU

LİDYALILAR bilgi

alt

LİDYALILAR (m.ö 700-300)

1- Lydia’nın parlamasının nedeni bölgede bulunan altın madenleriydi. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyılın başından beri Sardes’te işletilmeye başlaması Lydia’lıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti
2- ALTIN MADENİNİN BOL BULUNMASI NEYİ TETİKLEMİŞTİR?

LİDYALILAR M.Ö. 700-300

1- Lidyalılar ticarette geliştiler.
2- Tarihte PARA'yı ilk kez kullandılar
3- Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında etkili oldular. Bu aynı zamanda ticaret yoluydu.

FRİGYALILAR bilgi

alt

FRİGYALILAR

Hitit İmparatorluğunun parçalanması üzerine Orta Anadolu yaylalarına yayılarak başkent Gordion’u ve önemli bir dini merkez olan Midas (Yazılıkaya) şehirlerini kurdular. ...

FRİGYALILAR


1- Tüm krallarına “Midas” denilir
2- Çok tanrılı din inanışı vardır.En önemli tanrıları bir tabiat tanrısı olan “ Kibele” idi.

3- Bereketi temsil eder
4- Ziraat ile uğraşmış bir toplum

Anadolu’daki ilk siyasi birlik HİTİTLER

alt

Anadolu’daki ilk siyasi birlik HİTİTLER M.Ö 1180 ‘de son bulur.

Anadolu’da sürekli bir gelişim söz konusudur. Yeni kavimler, devraldıkları kültür mirasına kendilerine özgü olanı da ekleyerek, başka başka uygarlıklar oluşturacaklardır.

Hititler Tarih yazıcılığında neden tarafsızdılar

alt

Hititler Tarih yazıcılığında neden tarafsızdılar?

Anal yıllıkları tanrılara hesap vermek adına yazıldığından doğru kaynaklar olarak kabul edilir. Bu nedenle Anadolu tarihinin aydınlatılmasında en önemli kaynaklardandır.

İLK TARİH YAZICILIĞI

alt

İLK TARİH YAZICILIĞI

Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları ile tarafsız tarih yazıcılığını başlatmışlardır.
Bu yıllıklarda hem çivi hem resim yazısı kullandılar

Kadeş antlaşması genel kuralları

alt

Kadeş antlaşması genel kuralları

Anlaşmaya tabi devletlerden biri bir saldırıya uğrarsa diğeri de o ülke ile birlikte savaşa girecektir.

Bugün Nato Antlaşmasının 5. maddesini aşağı yukarı aynı düzenlemeye sahiptir

Tarihin bilinen ilk yazılı antlaşması

alt

Tarihin bilinen ilk yazılı antlaşması

Tarihin bilinen ilk yazılı antlaşması olan Kadeş antlaşmasını (1280) imzalamışlardır
M.Ö. 1259 ya da M.Ö. 1258'de Mısırlılar ile Hititler arasında yapılmıştır.

Bu antlaşmanın Hitit cephesi tutanağını oluşturan iki parçası İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunuyor.

Amerikan genelkurmay başkanlığının duvarında bu antlaşmanın büyütülmüş bir kopyası asılıdır.

BİN TANRILI HALK

alt

BİN TANRILI HALK

1- Hititler kendi tanrılarına ek olarak elde ettikleri kentin tanrısını da kabul etmişlerdi.
2- Tanrılarının sayısı o kadar çoktu ki Hattuşa’ya bin tanrılı kent deniyordu.
3- Kral öldüğünde “Tanrı oldu” deniyordu.

HİTİTLER MÖ 2500-1700

alt

HİTİTLER MÖ 2500-1700

Geleneksel kültürle Suriye ve Mezopotamya’ya özgü niteliklerin kaynaştığı olağanüstü bir alaşım söz konusudur. “İlk Hitit Evresi” olarak tanımlanan bu çağda çanak çömlek eski Anadolu geleneğini sürdürmüştür.

M.Ö. 2.000-M.Ö. 6. YÜZYILA KADAR TÜRKİYE

alt

M.Ö. 2.000-M.Ö. 6. YÜZYILA KADAR TÜRKİYE

Hitit-LER
Frigya-LILAR
Lidya-LILAR
Urartu-LAR
İyon-LAR

ANADOLUYA YAPILAN GÖÇLER VE ETKİLERİ

alt

ANADOLUYA YAPILAN GÖÇLER VE ETKİLERİ

1- Göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya taşıdılar.
2- Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetlerine yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden etkilenmesini sağlamıştır.

MEDENİYETLER BEŞİĞİ ANADOLU

alt

MEDENİYETLER BEŞİĞİ ANADOLU

İklim koşulları uygun
Asya ile Avrupa arasında bir köprü
Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu ve Avrupa ve Afrika arasında deniz ve karadan kolayca bağlantı kurulması
Verimli otlak ve topraklara sahip
Yer altı kaynakları zengin
Olumlu iklim şartları, verimli toprakları bol su kaynaklarına sahip olması

AÇIK DENİZ

alt

AÇIK DENİZ
Alm. Hochsee, Fr. Pleine (haute) mer, İng. High seas. Kıyıya paralel çizilen ve belli uzaklıktan geçen
hattın yani karasularının sınırı dışındaki deniz. Devletler umumi hukuku terimidir. Varsayılan bu hat ile
kara arasındaki mesafeye “Karasuları” denir. Kıta sahanlığı ise, karasularının dışında, 200 m derinliğe
kadar uzanan deniz yatağına ve deniz altı bölgelerinin toprak altına denir. Karasularımız 6 mil olarak
kabul edilmektedir. 1982 tarihli Deniz Hukuku Konferansında karasuları 12 mile çıkarılmıştır. Ülkemiz
bu anlaşmayı kabul etmediğini açıklamıştır.
Açık denizler hukuki rejiminin hareket noktasını “Açık denizlerin serbestliği” ilkesi teşkil eder. Her
devletin ticaret ve harp gemileri barış ve savaş anlarında açık denizlerde bulunabilir ve seyrüsefer
yapabilir. Bu sahada balık avlamak ve deniz dibinden istifade etmek her devletin hakkıdır. Açık
denizlerde gemilerde işlenen suç, o geminin bağlı olduğu devletin arazisinde işlenmiş gibidir. 1958
Cenevre Konvansiyonunun ikinci maddesine göre; açık denizler bütün milletlere açık olduğu için hiçbir
devlet herhangi bir kesiminde kendi hakimiyetinin olduğunu ileri süremez. Buna rağmen bazı ülkeler
sahillerinden 250 mil uzaklığa kadar olan deniz kısmını kendi sahası olarak kabul etmişlerdir.
Bir yandan hızla artan dünya nüfusu, öte yandan karadaki tabii kaynakların azalması ve hatta
tükenmesi ihtimalinin ortaya çıkması madenler bakımından dikkati okyanus tabanlarına çekmiştir. Açık
denizlerden faydalanmak, üstün teknoloji ve devlet olarak zengin olmayı gerektirir. Bu sebeplerden,
günümüzde açık denizlerin nimetlerinden ancak bir kaç devlet faydalanabilmektedir. Açık denizlerin
yatağı ve toprak altının hukuki rejimi, çözüm bekleyen bir mesele olarak dünya milletlerinin
karşısındadır.

AÇIK ARTIRMA VE EKSİLTME

alt

AÇIK ARTIRMA VE EKSİLTME
Alm. Öffentliche Versteigerung und Submission, Fr. Vente aux enchéres et adjudication, İng. Sale by
auction. Devletin (genel bütçe - katma bütçe) ve mahalli idarelerin (il özel idaresi ve belediye) alım,
satım, hizmet yapımı, kira, trampa ve taşıma işlerinde tahmin edilen bedeli Genel Bütçe Kanunu ile
tesbit edilecek tutarı geçmeyen ve isteklilerin tekliflerini sözlü olarak belirttiği ihale usulleri.
Bu usulde ihale işlemleri içinde yer alan tahmini bedel tesbiti, onay belgesi düzenlenmesi, şartname,
ilan ve geçici teminat alınması şartlarına uyulur. Artırmalarda uygun bedel, tahmin edilen bedelden
aşağı olmamak üzere teklif edilen bedellerin en yükseğidir. Eksiltmelerde uygun bedel, tahmin edilen
bedeli geçmemek şartıyla, teklif edilen bedellerin tercihe layık görülenidir.
Açık artırma veya eksiltmede teklif mektupla da yapılabilir. Bütün teklifler ihaleye ait artırma ve
eksiltme kağıdına yazılır. Teklifler ihale komisyonu önünde yapılır. İhale sonucu karara bağlanır. İstekli
çıkmadığı, isteklilerin belgeleri veya son teklifleri uygun görülmediği takdirde yeniden aynı usulle ihale
açılır veya idare yararı görüldüğü takdirde ihalenin bitiş tarihinden itibaren 15 gün içinde iş pazarlıkla
yaptırılabilir.

AÇELYA

alt

AÇELYA
Alm. Azalee, Azalie, Fr. Azalée, İng Azalea. Familyası: Fundagiller (Ericaceae), Türkiye'de yetiştiği
yerler: Ülkemizin her bölgesinde, süs bitkisi olarak ev ve bahçelerde yetiştirilir. Değişik renklerdeki bol
çiçeklerinden dolayı çok beğenilen orman gülü. "Açalya" olarak da bilinir. Çiçekleri kokusuz olup, bol
ve gösterişli olduğu için evlerde ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.
Kışın yapraklarını döken bu türlerin çiçekleri boru biçimindedir. Çiçekler yalnızca beş erkek organ taşır.
Kültürü yapılan çeşitleri, Asya ve Kuzey Amerika'nın yüksek bölgelerinde yetişen türlerden üretilmiştir.
Kuzey Amerika'da yetiştirilen çeşitleri arasında kokusuz beyaz çiçekli 3-6 m boyunda bir çalı olan R.
arborencens, 0,5-2 m boyundaki R.colendulaceum ve 1-2 m boyunda pembe ve pembenin beyaza
çalan tonlarında çiçekleri olan R. periclymenoides bulunur.
Kullanıldığı yerler: Süs bitkisi olarak ev ve bahçelerde yetiştirilmektedir.

ACUR | ACIR

alt

ACUR ACIR
Alm. Anguriengurke, Fr. Concombre russe, İng. Jamaica (Jerusalem) cucumber. Familyası:
Kabakgiller (Cucurbitaceae). Türkiye'de yetiştiği yerler: Batı ve Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilir.
Bir yıllık otsu ve sürünücü bir bitki. Çiçekleri sarı olan “acır” diye de tanınan) acur bitkisinin meyveleri
hıyara benzer, fakat ondan daha sert, etli ve uzundur. Meyvesi silindirik, düz veya kıvrık olup, 4-8 cm
çapında 30-50 cm uzunluğundadır. Olgunlukta 100 cm'ye ulaştığı olur. Meyvenin kabuğu beyazdan
koyu yeşile kadar değişen renklerde olup üzeri hafif tüylü ve uzunlamasına çizgilidir.
Türkiye’de Batı ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetiştirilen acur bitsininin, meyveleri tazeyken çiğ
olarak yenilebildiği gibi yemeği de yapılır. Daha çok turşu yapımında kullanılır.
Kahramanmaraş bölgesinde, "Tüylü acur" ve "Hıta acur" olarak adlandırılan iki formu üretilmektedir.
Kullanıldığı yerler: Gençken salatalık gibi yenir. İçi oyulup iplere asılmak suretiyle kurutulan
meyvesinden dolma yapılır. Turşuluk olarak da tüketilir.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Soğukalgınlığı ve Grip

alt

Soğukalgınlığı ve Grip

Çocuğunuz okuldan ateşler içinde ve boğaz ağrısıyla gelir, tükürüğünü bile yutamaz durumdaysa; ağzını açtırıp, içine baktığınızda, kocaman, üzeri beyaz noktalarla kaplı, iki kırmızı bademcikle karşılaşırsınız. Çocuğunuz anjin olmuştur.


Bazı çocuklar en azından bir kez boğaz ağrısı ve ateşle yatağa düşer ve 3 gün okula gidemezler. Bazıları ise her ay bir kez anjin olurlar. Anjin, ateşli boğaz ağrısı, bademciklerin şişip üstlerinin beyaz iltihap odaklarıyla kaplanması durumudur. Çocukluğunda bu hastalığı geçirmemiş kimse hemen hemen yok gibidir.

Bademcikler, lenf dokuları olup, boğazın girişinde, iki tarafa yerleşmiş küçük organlardır. Görevleri vücudun bağışıklık sisteminin oluşmasına yardımcı olmaktır. Boğaz yoluyla gelen mikroplar bademcik üzerinde tutularak, onlara karşı antikor denilen bağışıklık proteinleri oluşturulur. Bu görev, vücudun bağışıklık sistemi kurulana, yani 5-6 yaşına kadar devam eder. Anjinler çok çeşitli mikroplarla oluşmakla beraber daha çok beta hemolitik streptokoklarla oluşur. Beta hemolitik streptokokların romatizma ile ilişkisi bilindiğinden, bu hastalıktan korkulmaktadır.

Tedavi
Tedavisinde bazı penisilin türü antiyotikler dışında, bir antibiyotik, bazen de kortizon kullanmak gerekebilir.

Üç yıl üst üste 3 kez anjin, 2 yıl üst üste 5 anjin, bir yılda 7 den fazla anjin kronikleşme gösterir. Bademciklerin görüntüsü ve rengi de kronikleştiğinin habercisi olmaktadır. Bademcikler kronik hastalıklı hale gelirlerse ameliyatla alınmaktadırlar.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Çocuklarda kemik gelişimin sağlayan mahlep tohumu

alt

Çocuklarda kemik gelişimin sağlayan mahlep tohumu
bitki, kemik, kuvvet, mahlep, raşitizm, şifa, şişman, zayıf

Mahlep (purunus muhaleb) beyaz çiçekli, meyve dalları çok özel kokulu, 10 metre boyundaki bir ağacın baharat olarak kullanılan bir bitkinin tohumudur. Meyveleri olgunlukta koyu kırmızı renklidir.

Mahlepin faydaları nelerdir:

Mahlepin en önemli etkisi çocukların kemik gelişimini sağlamasıdır. Raşitizm hastalığına karşı oldukça yararlıdır. Vücuda güç ve enerji verir. Kilo kaybı içinde olanlar için çok ideal bir kilo alıcı etkisi vardır.

Mahlepin kullanılış şekli:

Mahlepin tohumları baharat olarak kullanılır.

Yüksek tansiyon bir kader değildir

alt

Yüksek tansiyon bir kader değildir
kur, lahana, sağlık sorunu, şeker hastalığı, sıhhat, yüksek tansiyon

Yüksek tansiyon şikayeti önemsenmesi gereken çok ciddi bir rahatsızlık türüdür. Ancak yüksek tansiyon insanın kaderi değildir. Bu kötü kaderi değiştirmek sizin elinizde. Doğru beslenme birinci kuraldır her zaman. Şimdi size yüksek tansiyonu aşağıya indirerek doğal dengeye çekecek tedavi kürünü açıklayacağız.

Bildiğiniz beyaz lahana ile oluşturacağınız kür sayesinde yüksek tansiyondan kurtulacaksınız. Ayrıca lahana kürü şeker hastalarındaki yüksek şekeri dengelediği bilinmektedir. Yarım litre suyun içinde beyaz lahananın ilk 5 yaprağını kaynatarak soğumasını bekleyin.

Elde edeceğiniz lahana kürünü sabah akşam aç veya tok karnına birer su bardağı içiniz. Düzenli olarak kullanıldığı taktirde tansiyonu yüksek olan hastaların bir müddet sonra normal seyrine geleceğini göreceksiniz.

Genç kızların korkulu rüyası kızlık zarı ve ilk gece sendromu

alt

Genç kızların korkulu rüyası kızlık zarı ve ilk gece sendromu
adet kanaması, gerdek gecesi, ilişki, ilk gece, kızlık zarı, klitoris, seks, seks korkusu, vajina

Cinsellik konusu toplumumuzun en büyük eksiklikleri arasında yer almaktadır. Özellikle gençlerin kokulu rüyası haline gelen ilk deneyim sendromu, aslında tamamen yanlış bilgi ve çevresel abartı kurgularından kaynaklanmaktadır. Genç kızların ilk gece korkusu da bu sebeple ciddi problemlere neden olmaktadır. İlk gece yaşanan başarısızlığın da en büyük nedeni kızlık zarı korkusundandır. Bu gereksiz korkulardan kurtulmanın en temel yolu bilgi sahibi olmaktır. Hızla gelişen iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlar, gençler için büyük bir şanstır. Ancak buna rağmen hala çevresel senaryo kurgularının etkisinde kalmış birçok genç kız bulunmaktadır. Bu korku sendromu çiftleri ileri dönemde başa çıkılmaz bir cinsel isteksizlik problemini yaratır. İşte bu nedenle sizlere kızlık zarı ile ilgili doğu ve anlaşılır bilgiler vermeyi düşündük.

Kızlık zarı (hymen) vajina girişinden yaklaşık olarak 1 cm içeride bulunan mukoza kıvrımıdır. Bu oluşum, vajina girişinin dar olmasını sağlar. Vajinal salgınların ve adet kanının dışarı akması için ortasında açıklık mevcuttur. Anatomik resim aşağıda görülmektedir.


Kızlık zarının şekli, esnekliği ve kalınlığı kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bazen ilişki esnasında kanama olmayacak derecede elastiki ve ince olabilirken, bazen de cinsel ilişkiyi dahi engelleyecek kadar çok kalın olabilir.

Genellikle kızlık zarı ilk ilişki esnasında yırtılarak kanama oluşturur. Fakat bazı durumlarda kızlık zarı o kadar esnektir olur ki, penisin vajinaya girmesine rağmen yırtılmaz.

Normal bir ilişki sonrasında kanama 5 - 10 dakika ile 1 saat civarı zaman aralığında sürer. Kanamanın olmaması ya da çok az olması, yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı olabileceği gibi, bazen de kişiyi şok edecek kadar yoğun olabilmektedir. Bu durum kızlık zarı bölgesinindeki anatomik yapı farklılığından kaynaklanmaktadır.


İlişkiye başlamadan evvel, kadın kendini ilişkiye ne kadar hazır hisseder ve arzu duyarsa, vajinanın kayganlığını sağlayan salgılar da o derece etkin olur. Vajinadaki bu etkin kayganlık, ilk ilişkinin ağrısız olmasını sağlayan en temel faktördür.


Kadının kendini hazır hissetmeden ilişkiye zorlanması, kızlık zarının düzensiz yırtılmasına sebebiyet verebilir. Bunun sonucunda ise ağrı ve kanama çok daha fazla oluşur. Bu nedenle özellikle ilk cinsel ilişki öncesinde kadının ruhen ve bedenen hazır hale gelmesini sağlamak gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, kadının uyarılması ve uzun bir ön sevişme sürecinin yaşanması şarttır. Her şeyden önce karşılıklı güven ve anlayışın sağlanması, ilk gece sendromunu bertaraf edecek temel faktördür.

Kadınlar ne zaman vermeli

alt

Kadınlar ne zaman vermeli
erkeklere iyi kadınlar ne vermeli zaman

Evlilikleri mutluluk içinde devam eden çiftlerin en büyük sırrı erkeklerini iyi idare eden kadınlardan kaynaklanıyor. Yapısı itibarıyla kadın erkeği idare edebilen tek güç dersek yanlış olmaz. Ne zaman cilve yapacağını ne zaman vereceğini ne zaman vermeyeceğini iyi bilmeli bu mesafeyi iyi ayarlayan kadınlar eşlerini ellerinde tutmayı iyi biliyor.
İşte uyulması gereken kurallar;
1- Bir dediğini iki etmiyorsa, fazla nazlanma ver.Erkeklere Ne Zaman Vermeli ?
2- O futbol haberi senin, bu kanalda maç benim demiyorsa hemen ver.
3- Bu ay kredi kartı ekstrem fazla geldi demiyorsa, düşünmeden ver.
4- Çizgili pijama giyiyorsa, istemesine bile fırsat verme, ver.
5- Hesap geldiğinde adisyonu çarpım tablosu ezberlemişçesine incelemiyorsa, vermeyi bir yana bırak evlenmeye çalış.
6- Elleri sigara kokmuyor, dişlerinde öğle yemeğinin izleri yoksa, fazla süründürmeden ver.
7- Elinde çiçekle buluşmaya geliyor, karizmayı takmıyorsa, hem göster hemen ver.
8- Ağladığında, boş ver geçer güzelim yerine hallederiz güzelim diyorsa, oracıkta ver.
9- Şiir yazıyor ama okumaya utanıyor ve ya açılamıyorsa, sevabına ver.
10- Ayakları kokmuyorsa, havada karada nerede olursa ver.
11- Deniz Akkaya’yı beğenmiyorsa, ver.
12- Önemli bir iş toplantısını buluşmak için iptal ediyorsa, teselli için bürosunda ver.
13- Bana sakın aşık olma sana göre değilim diyorsa, kaçırmadan ver hem de en iyi tarafından ver sonrada terk et, zevkin yanına kar. Köpek gibi istemeye gelecek.
14- Aldığın en pahalı şeye bile ucuz diyorsa, saldır almaya zorla.
15- Ben hatunu şöyle severim,böyle ederim, böyle inletirim demiyorsa, ver.
16- Erkek arkadaşları sizi inceliyorsa, nispet olsun kaçırdıklarını göstermek için ver.
17- Sarhoş olup kusmuyorsa, ver.
18- Evde pofuduk hayvan şekilli terlikler giyiyor ve çizgi film izliyorsa, soft bir şekilde ver.
19- Pembe dizilere bo.. atmıyorsa, kırmızı noktalı kuşakları seyrederken ver.
20- Akşam sevişmesinde 3 kez orgazma ulaştırmışsa, sabah uyanır uyanmaz ver.
21- Sürprizler yapıp, şımartıyorsa, fırsat geçtikçe ver.
22- Sözünden dönmüyor yerine getiriyorsa, ver.
23- İğrenç bir parfüm kullanmıyor ve kolonya kokmuyorsa, ver.
24- Dışarıda yapılacak hiçbir ?ey yok eve gidelim demiyorsa, ver.
25- Bak bunu yeni aldım yakışmış mı, demiyorsa ver.
26- 40′ından sonra kudurup sübyanlara bakmıyorsa ver.
27- Elini tuttuğunda, sağını solunu mıncıklamıyorsa, hemen ver.
28- Arabaya hep 5.000.000.-10.000.000.’luk benzin koymuyorsa ver.
29- Dışarıda yemek yemeyi seviyorsa,ver.İstemiyorum derse ki demez, ver.
30- Cem Yılmaz’ı taklit etmeyip kendi espirilerini üretiyorsa, rahat, rahat ver.
31- Bok gibi param var,senden iyisini bulurum diye ima etmiyorsa ver ki, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmesin.
32- Sabah çapaklı gözlerinle seni beğeniyorsa, gözü kapalı ver.
33- Karizmayı çizip, seni eğlendirmek uğuruna maymun gibi davranıyorsa, ver.
34- Burnu havada, gönlü hovarda ise, göster, göster, süründür ver.
35- Evlenmeyelim dost kalalım istediğimiz zaman birlikte olalım böylesi daha özgür demiyorsa, istediğin yerden ver.
36- Bakir ise, bir erkeğin hayatında hep yıldız kalmak ve unutulmamak için ver.
37- Geleceği parlak, hatta sübyansa, geleceğe yatırım amaçlı ver.
38- Eğer altın zincir takip tespih sallamıyorsa, ver.
39- Tao , Kamasutra, Zen sevişme sanatlarını biliyorsa 24 saat ver.
40- Kurduğu cümle sayısı, seninkilerden az ise ver.
41- Yemek yerken ağzını şapırdatmıyor ve üstüne sağa sola dökmüyorsa, tatlı niyetine ver gitsin.
42- Tırnaklarını yemiyor, kalemlerin kıçını kemirmiyorsa, en ücra köşelerden bi yerden ver.
43- Yağmurda romantizm uğuruna sıçan gibi ıslanmayıp adam gibi şemsiye kullanıyorsa, ıslak tarafından ver.
44- Bütün kadınlar aynıdır gösterip vermezler deyip seni gaza getirmeye çalışmıyorsa, inadına ver

Ev salçası nasıl yapılır ev salcasının tarifi yapılışı püf noktaları

alt

Ev salçası nasıl yapılır ev salcasının tarifi yapılışı püf noktaları
ev • nasıl • noktaları • püf • salçası • tarifi • yapılır • yapılışı

Gözünüz görerek hijyen bir ortamda bütün bir yıl kahvaltılarınızda ve yemeklerinizde kullanacağınız salça nasıl yapılır. Sizin için özel tarifi;
Malzemeler:
10 kg biber
10 kg domates
Yapılışı: biberler ve domatesler ilk olarak güzelce yıkanır ve çekirdekleri çıkartılıp doğranır. Büyükçe bir tencereye konarak ara ara karıştırılarak biberler yumuşayıncaya kadar güzel bir şekilde pişirilir ve soğumaya bırakılır. Bundan sonra ki aşama evinizde mevcut olan robot, süzgü veya salça sıkma makinesinin yardımıyla süzülür. Bu aşamayı ikinci kez tekrarlamanız salçanızın daha iyi olması açısından faydalıdır. Çekirdek kalmamasına özen gösteriniz. Daha sonra çıkan sıvı halde ki salçanızı kısık ateşte karıştırarak kaynatınız. Altının tutmaması için mümkünse başından ayrılmayın. Kaynamış olan salçanızı arzunuza göre tuz ayarını yapın. Çıkan salçayı tepsilere dökerek kalın olmamasına dikkat edin ya fırında ya da güneşte bekletin. Üzeri kaymak tutmaması için sık sık karıştırın. Koyulaşan salçanız kıvama geldiğinde soğutularak saklama kaplarına veya kavanozlara doldurarak gönül rahatlı içinde ev yapımı salçanızı afiyetle tüketin.

Çocukların ilgi çekme nedenleri

alt

Çocukların ilgi çekme nedenleri
çeken • çocuğun • dikkat • gözlem • ilgi • metotları • tutumlar

Çocuğun çevresindekilerin ilgisini çekmeye çalışması; onlardan bir beklentisinin var olduğunu gösterir. Bu durum dikkat çekilmek istenen ihtiyacın yeterince veya hiç fark edilmediğini ve karşılanmadığını gösterebilmekle beraber, aşırı bir şekilde karşılandığını da bize gösterebilir. Bunları ayırt edebilmek, ancak çevreden yapılan gözlem ve anne-babanın farkındalığı ile ortaya çıkabilir. Çocuklar her zaman yaşlarından beklenen olgunlukta ilgi çekme metotları kullanmayabilirler. Kimi zaman çocuklarının yaptıklarına ve isteklerine çok şaşıran, ancak bunun tek nedenini çocuğun “yaşına göre normal olmayan istekleri” şeklinde belirten anne-babalar görebiliriz. Bazı durumlar onlar için “sınırsız istekler” haline gelebilir. Ancak burada çocuğun o tipte bir davranışına önceden zemin hazırlayan çevresel etkenleri; en başta da anne ve baba tutumlarını ele almak gerekir.

Çocuğun her dikkat çekici davranışına aşırı bir onaylama ve sevgi gösterisi yapan çevrede büyüyen çocuk; dikkat çeken bir durum yaratamadığında sevgisiz kalmaktan korkabilir. Öyleyse bu duyguyu çocuğa hissettiren kişiler olarak anne ve babaların, sevgilerini farklı zamanlarda sözel ya da davranışla ifade ederek; bunun ifadesini sadece ilgi çekici durumlara koşullamamaları, çocukların sevildiklerini bilmeleri açısından daha anlamlıdır. Ancak çocuğun yaptığı olumlu bir durumdan dolayı takdir almaya ihtiyacı vardır. Bu gibi durumları da atlamadan onu cesaretlendirmek ve edinilen davranışın kalıcılığını sağlamak da önemlidir. Unutulmamalıdır ki; her tür ilgi, hiç ilgilenilmemeye tercih edilir; bu durumda ailenin tutumu önem taşır. Ancak bunu sadece sevginin ifadesi olarak görmemek ve sadece buna bağlamamak gereklidir.

Pişi nasıl yapılır pişi tarifi pişinin yapılışı püf noktaları

alt

Pişi nasıl yapılır pişi tarifi pişinin yapılışı püf noktaları
beze • hamur • maya • nasıl • pişi • un • yapılır • yoğurma
Genellikle küçük yerlerde kalan bu alışkanlık hamur işi sevenler için ideal bir lezzet tadıdır. Hatta yanına taze peynir reçel gibi ilaveler olursa mükemmel bir öğün geçirebilirsiniz.
Kandillerde dini özel günlerde yapılan yöresel olarak da ismi değişen pişinin tarifi:
Malzemeler:
1 kg un
½ yaş maya
2 silme çay kaşığı tuz
Kızartmak için sıvı yağ
Ilık su
Yapılışı: ilk olarak evimizde mevcut olan unu büyük bir kapa eleyelim. Elenmiş unun ortasına ılık suda eritilen maya ve tuzu ilave edelim. Yoğurma işlemine yavaş yavaş ılık su ilave ederek hamurumuz kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurma işlemine devam edelim. İyi bir şekilde yoğurduğumuz hamurumuzu ılık kalacak şekilde üzerini örterek 2 saat kadar bekletelim. Dinlenen hamur iyice kabaracaktır. Kabaran hamuru tezgâhınızın üzerine hafif un serpiştirerek, yumurta büyüklüğünde bezeler halinde ayırın. Her bir bezeyi avucunuzla yuvarlayıp tezgahın üzerine parmak uçlarıyla bastırarak çay tabağı büyüklüğünde şekillendirelim.bu işlemi tamamladık dan sonra 10-15 dakika elde edilen hamurun kabarmasını bekleyin. Derin ve büyük bir tencereye yağınızı koyarak yüksek ateşte yağımız kızdıktan sonra bezeleri yağda çevirerek kızartalım.

Bağırsak solucanlarının düşürülmesini sağlayan yabani enginar

alt

Bağırsak solucanlarının düşürülmesini sağlayan yabani enginar
ağrı, dişeti, hazımsızlık, iltihap, mide hastalığı, Sağlık, şifalı bitki, sinir, solucan, yabani enginar
İnsan sağlığı bütün önceliklerin önünde yer almaktaktadır. Bir çok kişi günlük hayatın içine dalıp bu önceliğin farkına varamıyor. Ancak birey sağlık sorunu ile tanıştığı zaman ancak farkına varabiliyor sağlığın kıymeti harbiyesini. Sağlık sorunları içinde sık rastlanılan mide ağrıları, bağırsak solucanları, diş ağrıları,dişeti iltihapları ve hazımsızlık problemleri ile ilgili çok kolay bir kurtuluş reçetesi sunuyoruz sizlere. Doğal bir bitki türü olan yabani enginar ile bu dertlerden kurtulabilirsiniz.

Yabani enginarın bir diğer simi kengeldir. Yaklaşık 2 metre boyundadır. Bileşikgiller familyasından olan bu bitkinin yapraklarının uc kısmı sivri dikenlidir. Yabani enginarın tedavi reçetesi ise, köklerin ve yaprakların pişirilmesi ile hazırlanır. Hazırlanan bu şifalı bitki düzenli olarak yenildiği taktirde; mide ve diş ağrıları, dişeti iltihapları, bağırsak solucanlarının düşürülmesi ve hazımsızlık türü şikayetlerin giderilmesini sağlar.

Sağlıklı bir hayat için bunları uygulayın

alt

Sağlıklı bir hayat için bunları uygulayın
badem, beslenme, ceviz, cips, fındık, fıstık, hamur, hayat, kuru meyve, meyve, pasta, Sağlık, şeker, uzun ömür, yağ, Yaşam
Sağlıklı bir yaşamın en temel kaynağı sağlıklı beslenmektir. Lütfen sağlığınıza dikkat ediniz. İhmale gelmeyen tek gerçek sağlıktır. Sağlığın gecikme lüksü yoktur ve asla hata affetmez. Düzenli bir beslenme alışkanlığınız yoksa eğer, işiniz gerçekten çok zor. Belki şu anlarda sağlıksız beslenmenin olumsuzluğunu hissetmezsiniz ama ileriki yıllarda mutlaka bunların acısını çekersiniz. Düzenli ve sağlıklı gıdalara yönelmenin tam zamanı. Bilakis bu kültürü çocuklarınıza da aşılayın lütfen… Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, sağlık asla ihmale gelmez. Hata affetmez.

Öğün sayısını artırın:

Küçük porsiyonlar halinde günde 5-6 öğün yiyebilirsiniz. sık sık ve az yemeniz kendinizi daha enerji hissetmenizi sağladığı gibi şişkinlik ve yorgunluğunuzu da azaltacaktır.

Düzenli sıvı alın:


Düzenli ve sürekli sıvı alın. Yorgunluk çoğu kez suzukluğun ve sıvı eksikliğinin belirtisidir. Günde en az 8-10 bardak su içerek enerji düzeyinizi koruyabilirsiniz.

Hamura el sürmeyin:

Hamur işlerinden uzak durun, hayvansal yağları terk edin. Bir çok araştırma fazla miktarda hayvansal doymuş yağ ve hamur işi tüketenlerde yorgunluk ve halsizlik şikayetlerinin daha sık olduğunu ortaya koymaktadır.

Daha çok meyve:

Daha çok meyve tüketin. Özellikle glisemlik indeksi düşük, lif ve posa miktarı yüksek, antioksidan kapasitesi fazla meyveleri gün boyu küçük porsiyonlar halinde tüketmeniz enerji düzeyinizi artırır. Elma, şeftali, siyah erik, kiraz ilk tercih olmalıdır.

Cipsi unutun:

Patates, mısır cipsi ve kuruyemişler yerine taze hazırlanmış sebze çubuklarını (kabak,salatalık, yeşil veya kırmıbiber) veya cevizi, bademi, fındığı tercih edin.

Şekerleme yok:

Küçük şekerlemeler, çikolatalar veya pastalar yerine, kuru veya taze meyveler (kuru veya taze elma,erik,kayısı) tüketin.

Kuru meyve:
Dondurma yerine dondrulmuş üzüm taneleri veya dondurulmuş küçük kavun ve şeftali parçaları yiyin.

Fındık fıstık:

Yağlı, tuzlu krakerler yerine tuzsuz badem, fındık ya da cevizi tercih edin.

Salataya dikkat:

Mayonez veya kremalı salata sosları yerine, sirke, limon suyu veya balzamik sosları deneyin.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Böbrek taşları ve sarılığa iyi gelen Güveyfeneri

alt

Böbrek taşları ve sarılığa iyi gelen Güveyfeneri
böbrek • faydaları • idrar • sarılığa • söktürür • taşları • yararları
Güveyfeneri: Kireçli toprakta yetişen pembe beyaz çiçekli bir bitkidir. Meyvesi kiraza benzer. İçeriğinde C vitamini bulunmaktadır. Meyvesi eylül ekim aylarında toplanıp kurutulur. Tadı acıdır.
Faydası: Sarılıkta yararlıdır, ter ve idrar söktürür, böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.

Cinsel isteksizliğin ve iktidarsızlığın mucizevi çözümü

alt

Cinsel isteksizliğin ve iktidarsızlığın mucizevi çözümü

Cinsel yaşamın en ağır sorunu hiç kuşkusuz sertleşme sorunudur. İktidarsızlık olarak da ifade edilen sertleşme sorunu erkeklerin korkulu rüyasıdır. Siz erkekleri iktidarsızlıktan kurtaracak mucizevi bir doğal reçete tarifi açıklıyoruz şimdi.



Sertleşme sorununun kurtuluşu keçiboynuzu küründe gizlidir. Keçiboynuzu kürü viagra ilacından çok daha etkilidir. İktidarsızlıktan viagra ile sadece bir gecelik mutluluk yaşanırken, keçiboynuzu kürünün düzenli kullanılması durumunda kalıcı ve kesin çözüm olabilmektedir. Keçiboynuzu kürü, iktidarsızlık yaşayan erkeklerin tereddüt etmeden kullanabilecekleri mucizevi kurtuluş reçetesidir.






Keçiboynuzu kürünün yan tesiri bulunmamaktadır. Viagranın yan etkilerinin hiç biri keçiboynuzu küründe yoktur.



Keçiboynuzu kürünü kullanırken biraz sabırlı olmalısınız. Çünkü iktidarsızlığa karşı mücadele veren maddelerin önce vücutta depolanması gerekmektedir. Bu maddeler, vücutta birikerek belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra, hücre içindeki transformasyon mekanizmasını tetikleyerek harekete geçirir. Böylece iktidarsızlık sorunu iyileşme sürecine girer. İşte bu sebeple keçiboynuzu kürünü kullanırken sabırlı olmalısınız.



Önemli bir uyarı: Şeker hastalarının keçiboynuzu kürünü kullanmadan önce doktora başvurmaları gereklidir. Bunun sebebi ise keçiboynuzunun içeriğinde fazla miktarda şekeri ihtiva etmesidir.



İktidarsızlığın kurtuluş reçetesi keçiboynuzu kürünün yapılış ve kullanılış tarifi:



6 – 7 adet keçiboynuzunu küçük parçalara ayırarak yarım litre ölçüsünde kaynamakta olan suyun içine bırakılır. Tencerenin ağzı kapatılarak kısık ateşte yaklaşık 3 dakika kadar kaynatın. Kaynama işleminden sonra ateşi kapatın ve 20 dakika beklemeye bırakın. 20 dakika dinlendirdikten sonra suyun içindeki keçiboynuzu parçalarını bir kaşık yardımıyla çıkarın.

İlk hafta yarım bardak sabah aç karnına, gece yatmadan öncede yine yarım bardak içilmelidir. Bu uygulama bir hafta boyunca düzenli olarak yapılmalıdır. Bir hafta sonunda 3 ay süresince her gece yatmadan evvel bir bardak ölçüsünde içilmelidir. 3 aydan sonra ise bu uygulamayı dönem dönem yapmaya devam edin.



Bu süre içinde keçiboynuzu kürünün etkisini mutlaka göreceksiniz.

14 Temmuz 2009 Salı

ACIMIK hakkında bilgi

alt

ACIMIK hakkında bilgi

Alm. Syrien Schuppenkopf, Fr. Syrienne scabieuse, İng. Syrian Scabious. Familyası:
Fescitarağıgiller (Dipsacaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Orta ve Güney Anadolu.
100 cm kadar boyda, bir senelik otsu bir bitki. Gövde ve dallar tüylü olup, üstte dallanmıştır. Yapraklar
karşılıklı, kısa saplı, oval şekilli, kenarları dişli ve üzeri tüylüdür. Çiçekler tüp şeklinde, morumsu kırmızı
renktedir. 12-20 çiçek biraraya gelerek bir küme meydana getirirler. Meyve önceleri yeşil, olgunlaşınca
açık veya koyu kahverengidir. Pelemir olarak da bilinir.
Memleketimizde 12 kadar acımık türü bulunmaktadır. Bunlardan yalnız bir tanesi “Cephalaria syriaca”
hemen bütün Anadolu’ya yayılmıştır. Orta ve Güney Anadolu’da yetiştirilmektedir.
Kullanıldığı yerler: Acımık meyveleri, memleketimizin bazı bölgelerinde (Kayseri, Erzincan) buğdaya
karıştırılır. Acımık ihtiva eden buğday ile hazırlanan unlar acımsı bir tattadır. Acımık yağı zor kuruyan
bir yağdır. Bu yağ dericilikte ve hayvanları yağlamakta kullanılır.

ACIMARUL hakkında bilgi

alt

ACIMARUL hakkında bilgi

Alm. Giftlattich, Fr. Laitue virause, İng. Wild lettuce. Familyası: Bileşikgiller (compositae). Türkiye'de
yetiştiği yerler: İstanbul civarı.
Sapının alt kısmı batıcı tüylü, sarı çiçekli, beyaz sütlü, iki yıllık otsu bitki. Çiçekleri başak denen çiçek
durumunda toplanmıştır. Başağı meydana getiren bütün çiçekler dilsi ve erdişi (erkek ve dişi
birarada)dir. Yapraklarının dişli ve dişlerinin ucunun dikenli olmasıyla yenen maruldan ayrılır ve tadı
acıdır. Süt borularına sahiptir. Boyu 1-2 metreyi bulan sürgünü kesilirse beyaz bir süt akar. Kuruyunca
esmerleşen sütüne acı marul sütü denir.
Kullanıldığı yerler: Acı marul sütü eskiden ağrıları dindirmek için ameliyatlarda kullanılırdı. Bitki zehirli
olup, narkotik ve yatıştırıcı etkiye sahiptir. Şimdi de yatıştırıcı olarak şuruplarda kullanılmaktadır.
Tabii olarak Avrupa, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da yayılmıştır. Acı marul eskiden Avrupa ve Amerika’da
sütü için yetiştirilirdi.

ACIKARPUZ hakkında bilgi

alt

ACIKARPUZ hakkında bilgi

Alm. Koloquinte, Fr. Fruit de Coloquinte (f.), İng. Colocynth Apple, Bitter Apple. Familyası:
Kabakgiller (Cucurbitaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara, Ege, Akdeniz bölgelerinde denize
yakın kumluklarda.
Küçük bir karpuz görünüşünde, sürünücü bir bitki. Çiçekleri sarımsı yeşil renklidir. Meyvelerinin üzeri
yeşil veya sarı renkli olup lekeli ve çizgilidir. Tadı acıdır.
Kullanıldığı yerler: Meyvelerinde rezin, acı maddeler, glikozitler bulunur. Eskiden beri tedavide
kullanılır. Düşük dozlarda müshil ve idrar arttırıcı etkileri vardır. Yüksek dozda zehirlenmelere sebeb
olur. Müshil olarak daha çok veteriner hekimlikte kullanılır.

ACIGÖL hakkında bilgi

alt

ACIGÖL hakkında bilgi

Göller Bölgesinin kuzeybatı kenarında, Afyon’un Dazkırı ilçesinin güneyinde bir göl. Türkiye’de bu isim
ile anılan göllerin en büyüğü. Yüzölçümü 153 kilometrekare olup, uzunluğu 27 km’dir. En dar yeri 9
km’dir. Derinliği azdır. Ortalama 8 metredir. Gölün seviyesi denizden 836 m yüksekliktedir. Etrafı
1500-2000 metreyi bulan, volkanik kayalar ve kireç taşlarından meydana gelmiş dağlarla çevrilidir.
Büyük Menderes çöküntü hendeğinin doğu ucundaki çanakta meydana gelmiş tektonik bir göldür. Her
iki ucunda eski tabanını gösteren düzlükler vardır.
Acı ve tuzlu olan suyunda yüksek oranda, sodyum ve mağnezyum klorürleri ve sülfatları bulunur. Bu
yüzden gölde balık yaşamaz ve kurak yaz aylarında beyaz bir görünüm alır. Göl, Kılıçgaga ve
Flamingo gibi acı suları seven kuşların konaklama ve üreme yeridir.
Batı Anadolu’da diğer bir Acıgöl de Simav Çayının kaynak bölümündedir. Esas gölün alanı 5
kilometrekare kadar olmasına rağmen kışın çok genişlemektedir. Denizden yüksekliği 125 metredir ve
derinliği azdır. Gölün fazla suları Simav Çayı ile boşalır. Gölde balık boldur.
Ayrıca Orta Anadolu’da bu adla iki göl vardır. Bunlardan biri Konya’nın Karapınar ve Ereğli ilçeleri
arasında ve Karapınar’ın doğusunda yer alan 700 m çapında, suyu acı, tuzlu ve çok derin olan göldür.
İkincisi ise Nevşehir’in 40 km güneybatısında yer alan küçük krater gölüdür.

ACIÇİĞDEM hakkında bilgi

alt

ACIÇİĞDEM hakkında bilgi

Alm. Herbstzeitlose. (f.), Krokus, Fr. Colchique. İng. Colchicum. Autumn crocuses. Familyası:
Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Türkiye’de pek bulunmaz. Avrupa’nın sulak
çayırlarında bol miktarda yetişir.
Boyu 10-30 cm yüksekliğe ulaşan, otsu ve yumrulu bir bitki. Sonbaharda morumsu pembe renkli, 6
parçalı çiçekler açar. Yaprak ve meyvaları ise ilkbaharda ortaya çıkar. Sonbaharda çiçek açtığından
dolayı halk arasında “güz çiğdemi” olarak da bilinir.
Kullanıldığı yerler: Tıbbi önemi haiz bir bitkidir. Kullanılan kısmı yumru ve tohumlarıdır. Bileşiminde;
sabit yağ, şekerler, tanen ve kolşisin ile demekolsin alkaloitleri mevcuttur.
Tohum ve yumruların idrar arttırıcı, terletici, müshil ve romatizma ağrılarını dindirici etkisi vardır.
Alkaloitlerin çok yüksek zehirleyici özelliği olduğundan, bu droglar, dahilen ancak hekim kontrolünde
kullanılabilir. Eskiden halk arasında romatizma ağrılarını dindirmek için haricen kullanılırdı. Bunun için
bir tutam acı çiğdem tohumu, 2-3 diş sarmısak ile havanda iyice dövülür. Elde edilen sulu kısım da bir
tülbente emdirilip, ağrıyan kısma sarılır. Bu pansuman birkaç gün arka arkaya tekrarlanır.
Acı çiğdemin başka zehirsiz çiğdem türleri, yemeklerde de kullanılır. Yumruları çiğ olarak, külde
pişirilerek veya yemeğe katılarak (çiğdem pilavı) yenir. Çiğdem yumrusu yerine, yanlışlıkla acı çiğdem
yumrusu yenirse tehlikeli zehirlenmelere sebeb olur.
Çiğdem yumrusunu acı çiğdem yumrusundan ayırmak için, gövdenin yumrudan çıkışına dikkat etmek
gerekir. Çiğdem türlerinde gövde, yumrunun tam ortasından çıkar. Acı çiğdemde ise gövde, yumrunun
yan tarafından çıkmaktadır.

ACIBAKLA hakkında bilgi

alt

ACIBAKLA hakkında bilgi

Alm. Lupine (f.), Fr. Lupin (m.), İng. Lupine, Familyası: Baklagiller (Leguminosae). Türkiye’de
yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi, Bursa, Antalya ve Konya çevreleridir.
10-100 cm yüksekliğinde, sık tüylü, bir senelik bitkiler. Yapraklar el şeklinde parçalı, uzun saplı, 5-9
yaprakçıklıdır. Çiçekleri dik salkım durumunda, beyaz veya mavimsi renkli, çiçek taç yaprağı kelebek
şeklindedir. Yahudi baklası diye de tanınır.
Memleketimizde beş türü bulunmaktadır.
Beyaz yahudi baklası: Beyaz çiçeklidir. 120 cm kadar yükseklikte, bir yıllık bir bitkidir.
Sarı çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Orta ve Güney Avrupa’dır.
Mavi çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Akdeniz çevresi memleketleridir.
Kullanıldığı yerler: Tohumlarının idrar söktürücü, kan temizleyici ve kurt düşürücü tesiri vardır. Bazı
türlerinin kavrulmuş tohumları “sebze kahvesi” ismiyle kahve yerine kullanılmaktadır. Fakat alkaloid
taşıyan türlerinin bu şekilde kullanılması tehlikelidir.

ACENTE hakkında bilgi

alt

ACENTE hakkında bilgi

Alm. Agent (m); Agentur (f), Fr. Agence (f), İng. Mercantile Agent. Kendisine verilen yetki dahilinde
belli işleri yapmakla yükümlü kişi veya birimler. Ticari bir işletmeye müşteri bulmak işi ile uğraşan
aracı. Acente, bağımsız bir tacir olarak ve bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içinde bir
ticari işletmeyi ilgilendiren belli işlerde aracılık eder ve bunları o işletme adına yapar.
Halk dilinde birçok tacir yardımcılarına acente denilmekle beraber, bu kimseler acente vasfına haiz
değillerdir. Artist acentesi, emlak acentesi, istihbarat acentesi namıyla iş yapan işletmeler, hukuken
tellal veya simsardır. Tellalın acenteden farkı, acentenin işini yaptığı kişi veya firmaya daima bağlı
olmasıdır. Öte yandan yabancı firmaların yurt içindeki umumi dağıtıcılarına (distribütör) da acente
denmektedir. Bunlar kendi nam ve hesaplarına da alım satım yapabilirler.
Acenteler, bağlı olduğu işletmeye müşteri sağlayan aracı acentelerle, müvekkili namına sözleşme
akdeden, akit yapan acenteler olmak üzere iki kategoride toplanabilir. Komisyoncu acenteler, sigorta
acenteleri ve yabancı şirketlerin yurt içindeki umumi vekilleri acente hükmündedir.
Acenteler çalıştıkları bölgede tekel hakkına sahip olmanın yanı sıra, fevkalade masrafları taleb etme,
ücret isteme ve alacağı ödenene kadar müvekkilinin malını hapis hakkına sahiptir. Buna karşılık vekili
olduğu kişinin menfaatlerini koruma, talimata göre hareket etme, önleyici tedbirler alma, parayı
zamanında gönderme, bilgi verme ve müvekkili ile rekabet etmeme gibi mükellefiyetleri de
bulunmaktadır.
Acentelik bir mukaveleye bağlı olduğundan, sözleşme süresinin bitmesi, feshi ihbar etme, haklı
sebepler, müvekkilinin veya acentenin ölümü veya ehliyetinin zevali ile sona erer.

ACEMİ OCAĞI hakkında bilgi

alt

ACEMİ OCAĞI hakkında bilgi

Alm. Janitscharenkorps, Fr. Corps des janissaires, İng. Janisary Corps. Kapıkulu ocaklarına ve
özellikle yeniçeri ocağına asker yetiştirmek için kurulan teşkilat. Rumeli’de arka arkaya elde edilen
zaferler sonucu sınırları genişleyen Osmanlı Devleti daha fazla askere ihtiyaç duyuyordu. Mevcut
kuvvetler ihtiyaca yetmiyor ve elde devamlı bir ordu bulunması gerekiyordu. Bu itibarla esirlerden
faydalanmak gayesi ile 1362 senesinde kadıasker Çandarlı Kara Halil ile ulemadan Karamanlı Molla
Rüstem’in gayretleriyle, Sultan Birinci Murad devrinde Pençik Kanunu gereğince Acemi Ocağı
Gelibolu’da kuruldu. Daha önceleri savaşta esir alınanlar, kısa bir eğitimden sonra yeniçeri yazılıp
savaşa gönderilirdi. Sultan Birinci Murad zamanında esirler önce Lapseki, Çardak ve Gelibolu
arasında süvari askerlerini taşıyan gemilerde beş-on sene acemi oğlanı olarak çalıştıktan ve uzun bir
eğitimden geçtikten sonra Yeniçeri ocağına kaydedilmeye başlandı.
Acemi teşkilatına, acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Biri harpte esir edilen esirlerin beşte birinden, diğeri
ise Osmanlı sınırları içinde yaşayan hıristiyan çocuklarından ki buna “devşirme” denirdi. Devşirme
kanunu ile Hıristiyan tebea evladından asker toplanarak, gayri müslim olan Rumeli halkı yavaş yavaş
Müslüman olacak ve bu askerlerle de Türk ordusu biraz daha kuvvetlenecekti. Kuruluşunda
Gelibolu’da bulunan acemi ocağının merkezi fetihten sonra İstanbul’a taşınmıştır. Gelibolu ocağının
başında Gelibolu ağası vardı. Gelibolu acemi ocağının mevcudu önceleri dört yüz idi; daha sonra beş
yüz olmuştur. İstanbul acemi ocağının mevcudu ise önceleri üç bin kadardı. On altıncı asırda bu sayı
dört bine çıktı. Yeniçeri mevcudu arttıkça acemilerin miktarı da artıyordu. On altıncı asır sonlarında
Bostancılarla birlikte sekiz-dokuz bine çıkan acemilerin 17. asır başlarındaki adedi 9406 idi.
Acemi ocağı on yedinci asır ortalarından sonra ehemmiyetini kaybetti. Yeniçeri ocağı 1826 yılında
Sultan İkinci Mahmud tarafından kaldırılınca bu ocak da kapanmış oldu.
Acemi oğlanı: Osmanlı Devleti zamanında esirlerden yahut devşirme ile hıristiyanlardan toplanan
çocuklar meslek itibariyle Türk-İslam unsuruna ve milletine yabancı oldukları için acemi tabiri
kullanılmıştır. Bu acemi neferler, asker ocağına yeni gelmiş, askeri talim ve terbiyeyi henüz öğrenmeye
başlamış olanlardır.
Acemi oğlanları kırk evden bir hesabıyla devşirilirdi. Alınan oğlanların yaşları 10-20 arasında olurdu.
Zeki ve kibar olanları saraya iç oğlanı olarak, kuvvetli olanları da bostancı ocağına alınırlardı. Acemi
oğlanı alınan bölgenin halkı bazı vergilerden muaf tutulurdu.
Savaşlarda esir alınan veya devşirme usulüyle reayadan toplanan bu çocuklar, önce Türkçe ile İslami
esaslar öğretilmek üzere 4-5 yıl Anadolu ve Rumeli’deki Türk çiftçi ailelerine verilirlerdi. Çiftçilik
yapmayanlar acemi oğlanı olamazlardı. Çifti çubuğu olan köylüye verilen acemi oğlanlarının
yoklamalarını yapmak için ikisi Rumeli’de ikisi Anadolu’da olmak üzere dört kişi görevlendirilirdi.
Bunlara “Kethüda” denilirdi. Kethüdalar me'mur oldukları yerlere giderler; oradaki oğlanların verilen
yerde çalışıp çalışmadıklarını kontrol eder ve yıllık vergilerini de bunları hizmetinde kullanan köylüden
alırlardı.
Acemi oğlanlar, bulundukları çiftçinin yanındaki hizmetleri bitirdikten sonra İstanbul’a getirilirlerdi.
Mensub oldukları yerlere göre Rumeli veya Anadolu Ağası’nın tezkeresi ile bunlara birer akçe ulufe
tayin edilip yeniçeri yazılırlardı. Ulufeye yazılanlar, Yeniçeri ocağının malı olurdu.
Acemi oğlanları, padişah ve vezirlerin saray hizmetinde, ağa ve yeniçeri katipliklerinde, gemi ve oda
hizmetlerinde, inşaat ve nakliye hizmetlerinde de çalıştırılırlardı.

ABLUKA hakkında bilgi

alt

ABLUKA hakkında bilgi

Alm. Blockade (f), Fr. Blocus (m), İng. Blockade. Etrafını çevirerek dışarı ile olan ilgisini kesme. Savaş
zamanında, bazen de savaş olmadan bir ülkenin başka ülkelerden almakta olduğu yardımı, ikmal
malzemelerinin sevkiyatını ve diğer bağlarını kesmek için hasmı tarafından uygulanan tedbirler. Savaş
anında veya savaş hali olmadan, siyasi gerginlikler zamanında da uygulanır. Genellikle denizde alınan
tedbirleri içine alır. Ablukayı zorlayan gemiler batırılır veya içindeki mallara el konulur.
Küba’da 1962 yılında Amerika’ya yönelik füze rampaları kurulmuştu. Bunun üzerine Amerika, Küba’ya
abluka uyguladı. Küba’ya yeni füzeler getiren Sovyet gemilerini, denizden ve havadan aldığı tedbirlerle
içeri sokmadı.
Mısır-İsrail Harbi başlamadan; Mısır, Akabe Körfezinin ağzını ablukaya alarak giriş ve çıkışı yasakladı.
Böylece İsrail’in güneyindeki limanı olan Elrat’a giden ikmal yollarını kesmiş oldu.
Günümüzde ise Körfez ve diğer Orta Doğudaki çeşitli hadiselerde Amerika ve diğer devlet
donanmalarının o civarda 1991, 1992 senesinde Irak'a uyguladıkları en önemli ablukalardandır.

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR hakkında bilgi

alt

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR hakkında bilgi

Cumhuriyet dönemi romancılarından, yazar. 1888’de İstanbul’da doğdu. Münevver ve Hazine-i Evrak
gazetelerini çıkarmış olan Mahmud Celaleddin Beyin oğludur. Mekteb-i Sultani (Galatasaray
Lisesi)den mezun olduktan sonra yüksek tahsilini Paris’te Ecol Libre des Science Politiques’te yaptı.
Küçük yaşta bir Fransız mürebbiyeden Fransızca, Tevfik Fikret’ten de Türkçe dersleri aldı. Çocukluğu
Boğaziçi, Büyükada ve Çamlıca gibi İstanbul’un en güzel yerlerinde geçti.
Mektep ve çevresinin tesiri ve batılı tarzda eğitilmiş olmasının bir neticesi olarak; geçmişe karşı menfi
görüş ve geçmişi hafife alış ve peşin hükümlerle dolu ruh ve kafa ile Paris’e giderek Jön Türklerin
faaliyetlerine katıldı. Paris’te bulunan Fransız yazar ve şairlerle tanıştı. Bazılarının hayranı oldu. İkinci
Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a döndü (1908). Bir Fransız şirketinde memur olarak çalıştı.
Stines Şirketinde Osmanlı Hükumetinin umumi katipliğini yaptı (1913 - 1920).
İstanbul’da çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra, Ankara’da Hamdullah Suphi’nin tavassutu ile Balkan
Birliği Cemiyetinde umumi katip ve dış işlerinde müşavir olarak çalıştı (1931-1945). Barış konferansı
için Amerika’ya gitti. Dönüşte İstanbul’a yerleşti. Çeşitli bankaların idare meclis azalığında çalıştı.
Hayatında hiç evlenmedi. Niçin evlenmediği sorulduğunda; “Oğlum olsa komünist, kızım olsa saçını
uzatıp film yıldızı olur; evlenmek mi? Allah korusun!” demiştir. 3 Mayıs 1963’te vefat etti.
Abdülhak Şinasi, yazı yazmaya mütareke yıllarında başladı. Dergah, İleri, Medeniyet, Ağaç, Türk
Yurdu, Milliyet ve Dünya gibi dergi ve gazetelerde tenkit ve deneme türünde yazılar yazdı.
Önceleri geçmişi tenkid eden Abdülhak Şinasi, Fransa’ya gittikten sonra, geçmiş zamanı övmeye
başladı. Mazi şuurunu canlandırmaya çalıştı. “Bir millete yapılabilecek en sinsi ve en şeytani hücum,
onun vicdanından mazisini almak, hafızasından mazisini yok etmektir.” diyerek mazinin önemini
belirtmiştir.
Yazdığı romanlarda da geçmiş zamanın özlemini anlatır. Olaylara değil, zamana, mekana, eşyaya,
duygu ve düşüncelere, insanlara ve onların kıyafetlerine çok değer verir. Üslubu şahsi ve orijinaldir.
Dilde hiç bir zaman uydurukçaya gitmemiş, dilin ahenginden istifade etmesini bilmiş ve şiire kaçan bir
dil kullanmıştır.
Eserleri:
Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı
romanları yanında, Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri gibi hatıra,
deneme, şiir türünden eserler de vermiştir. İstanbul ve Pierre Loti ile Yahya Kemal’e Veda diğer
eserlerindendir. Ahmet Haşim’le ilgili olarak; Ahmet Haşim, Şiiri ve Hayatı adlı eseri yazmıştır.

ABDÜLEZEL PAŞA hakkında bilgi

alt

ABDÜLEZEL PAŞA hakkında bilgi

Osmanlı Devletinin son zamanlarında yetişen ve Yunan Harbinde (1897) şehid düşen kıymetli bir
komutan. 1827 (H.1243) senesinde Konya’nın Hadim kazasında doğdu.
On altı yaşındayken er olarak orduya girip asker oldu. On iki sene kadar Arabistan’da kalıp, Osmanlı
ordusunda sadakatla hizmet etti. Bu sadık ve gayretli hizmetleri neticesinde çok sevilip subaylık
rütbesi verildi. 1853’te Hüsrev Paşanın yaveri olarak Kırım Muharebesine katıldı. 1857’de Karadağ,
1868’de Girid isyanlarını bastırmak için vazife aldı. Gösterdiği başarılar üzerine her vazifesinin
akabinde bir rütbe, çeşitli nişanlar ve madalyalar verildi. 1872 senesinde binbaşı rütbesi ile Giresun
taburuna tayin edildi. Bu taburla birlikte Sırbistan Muharebesine katıldı. Bu seferde, Aleksin
mevkiindeki savaşta büyük kahramanlık gösterdi.
Plevne Muharebesine de katıldı. Bu sırada mirliva yani albay idi. Savaşta fevkalade kahramanlık
gösterdi. İstanbul’a dönünce, İkinci Abdülhamid Han tarafından göğsüne Plevne madalyası takıldı.
Bundan sonra, jandarma teşkilatına tayin edilerek Hicaz’a gönderildi. Bir müddet sonra tekrar
İstanbul’a geldi ve paşalığa yükseldi.
Anadolu terbiyesi ile büyüyen ve erlikten paşalığa yükselen bu köylü çocuğu, dinin emirlerine bağlı
salih bir müslüman idi. Kur’an-ı kerimi ezberlemişti. Sesi güzel olup, seri okurdu. Yakın dostları onun
devamlı hatim okuduğunu ve buna aralıksız elli sene devam ettiğini söylemişlerdir. Memleketi Hadim’i
ziyarete geldiğinde, dostlarından birine; “Cenab-ı Hak, hafızlık nimeti ve paşalık gibi iki rütbe bahşetti.
Şimdi bir üçüncüsünü istiyorum, o da şehidlik rütbesidir!” diyerek şehid olma arzusunu dile getirmiştir.
Nitekim Abdülezel Paşa, 1897 senesinde vuku bulan Osmanlı-Yunan harbinde, Milona geçidine
taarruz eden kuvvetlerin başında savaşırken şehid düştü. Önce Pürnartepe’ye defnedildi. Sonra
Alasonya’ya naklolundu. Kahramanlıkları dilden dile anlatılan bu şehid kumandanın kabri üzerine,
Sultan Abdülhamid Han bir türbe yaptırdı.

ABDÜLAZİZ BİN SUUD hakkında bilgi

alt

ABDÜLAZİZ BİN SUUD hakkında bilgi

Suudi Arabistan Devletinin kurucusu ve ilk kralı. Babası Abdurrahman bin Faysal’dır. 1880’de Riyad’da
doğdu. 1902’de babasının ölümü üzerine Vehhabilerin başına geçti. Birinci Dünya Savaşında
İngilizlerle birleşerek Osmanlılara karşı savaştı. O zaman Necid’de Suudoğullarından başka İbn-ür
Reşid kabilesi de vardı. Bu kabile, Osmanlılara sadık kalıp, Türklerle birlikte İngilizlere ve
Suudoğullarına karşı savaştı. Sulh olduktan sonra, Abdülaziz, İbn-ür Reşid’i gizlice şehid ettirdi.
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Harbinden mağlub çıkınca, toprakları galib devletler arasında
paylaşıldı. 1919 senesinin ilk aylarında İngilizler, Mekke’yi, Şerif Hüseyin’den alarak Vehhabilerin reisi
olan Abdülaziz’e verdiler. 1926’da ise, Suud Krallığının kurulmasını sağladılar. Uzun zaman Suudi
Devletinin krallığını yapan Abdülaziz de 1953’te öldü. Yerine oğlu Prens Suud geçti.

ABDURRAHMAN ŞEREF hakkında bilgi

alt

ABDURRAHMAN ŞEREF hakkında bilgi

Devlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devletinin son vak’anüvisti. 1853'te İstanbul’da doğdu. 1925'te öldü.
İlk tahsiline Eyüp mahalle mektebinde başladı. Eyüp Rüşdiyesinde okudu. Bundan sonra 1873’te
Mekteb-i Sultaniyi yani Galatasaray Lisesini bitirdi. Mahrec-i Aklam adlı mektebe umumi tarih hocası
oldu. Bu vazifesinden sonra da Mekteb-i Sultanide daha sonra da, Muallim Mektebinde umumi tarih
hocalığı yaptı.
Daha sonra Mülkiye Mektebine müdür oldu. Burada genel coğrafya, Osmanlı tarihi, İslam tarihi,
istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da Darülfünuna devletler tarihi hocası oldu. Pekçok yerde
hocalık ve müdürlük vazifeleri yaptıktan sonra, Defter-i Hakani Nezaretine, A’yan meclisi üyeliğine,
Maarif Nazırlığına tayin edildi. İki defa Maarif Nazırı oldu. Bu vazifesinin yanında telif edilen eserleri
tetkik komisyonu üyeliği, vak’anüvistlik, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve A’yan Heyeti ikinci reisliği
gibi vazifeler verildi.
Birinci Dünya Savaşından sonra İttihat ve Terakki hükumeti iktidardan çekilince yeni kurulan Müşir
İzzet Paşa kabinesinde önce Posta ve Telgraf Nazırı sonra da Devlet Şurası başkanı oldu. Salih Paşa
kabinesinde önce vekaleten sonra da asaleten Maarif Nazılırlığı yaptı. Salih Paşa istifa edince açıkta
kaldı. Kuvay-ı Milliye İstanbul’a gelip A’yan Heyeti kaldırılınca, Abdurrahman Şeref’in a’yan üyeliği
sona erdi. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin ikinci seçim devresinde, 1923’te İstanbul
Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan seçildi. Milletvekilliği sırasında hastalandı ve
İstanbul’a döndü. 1925’te öldü. Mezarı Edirnekapı’dadır.
Devlet adamlığından ziyade tarihçiliği ile meşhur olan Abdurrahman Şeref, saliseden balaya kadar
bütün rütbeleri kazanmıştı.
Eserleri şunlardır:
Fezleke-i Tarihi Düvel-i İslamiye (İslam Devletleri tarih özeti), Tarih-i Devlet-i Osmaniye, Fezleke-i
Tarih-i Devlet-i Osmaniye, Zübdet-ül-Kısas, Tarih-i Asr-ı Hazır (Yaşadığımız asrın tarihi), Harb-i
Hazırın Menşei (Birinci Dünya Harbinin sebeplerine dairdir), Sultan Abdülhamid-i Sani’ye Dair,
Tarih Muhasebeleri, Umumi Coğrafya-yı Umrani, İlm-i Ahlak ve İstatistik, Lütfi Tarihi’nin sekizinci
cildini hazırlamış ve Tarih-i Osmani Encümeni ve Türk Tarih Encümeni mecmualarında pekçok
makaleleri neşredilmiştir.

ABDULLAH ZÜHDİ EFENDİ hakkında bilgi

alt

ABDULLAH ZÜHDİ EFENDİ hakkında bilgi

Osmanlıların son devrinde yetişen meşhur hattatlardan. İsmi, Abdullah Zühdi’dir. Babası, 1835 (H.
1251) senesinde Şam’dan Kütahya’ya gelen Temim-i Dari sülalesinden Nabluslu Abdülkadir Efendidir.
Bu sebeple yazılarının altına;" Abdullah Zühdi min Sülaleti Temim-i Dari" yazardı. Şam’da doğdu.
Doğum tarihi bilinmemektedir. 1878 (H. 1296) tarihinde Mısır’da vefat etti. Kurafe Kabristanında
İmam-ı Şafii’nin (rahmetullahi aleyh) kabri civarına defnedildi.
Abdullah Zühdi Efendi, Kütahya’dan İstanbul’a geldikten sonra önce Eyyub Türbedarı Reşid
Efendiden, sonra zamanının büyük hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendiden sülüs ve nesih öğrendi.
Nuruosmaniye Mektebine ve Mühendishane-i Berr-i Hümayuna yazı muallimi tayin edildi.
Sultan Abdülmecid Han zamanında Hicaz’da yeniden tamir edilen Harem-i şerifin kitabelerini yazmak
için 1858 tarihinde hattatlar arasında açılan müsabakada, kendisi de hattat olan Sultan Abdülmecid
Han yazıları gözden geçirirken Abdullah Zühdi Efendinin hattına hayran kaldı ve saraya davet ederek;
“Allahü teala feyzini müzdad etsin. Sana kayd-ı hayat şartı ile yedi bin beş yüz kuruş maaş tahsis ettim
ve seni Harem-i şerifin yazılarını yazmaya memur ettim.” buyurdu ve Mecidi nişanı ile taltif etti. Bu
muvaffakiyet ve padişahın fevkalade alakası henüz pek genç olan Abdullah Zühdi Efendinin en
meşhur hattatlar arasına girmesine sebeb oldu.
Abdullah Zühdi Efendi bu şerefli vazifeyle Hicaz’a gitti. Sultan Abdülmecid Hanın vefatına kadar
Medine-i münevverede kalarak Mescid-i Nebevi’nin tamir edilen kısımlarını güzel yazılarıyla süsledi.
Abdullah Zühdi Efendi daha sonraları İstanbul’a döndü. Oradan Mısır’a gitti. Hidiv İsmail Paşa ile
tanıştı. Paşa, kendisine çok itibar etti. “Mısır Hattatı” ünvanı ile vazife verdi. Mısır’da cami ve resmi
dairelerin kitabelerini yazdı. Mekteplerde hat hocalığı yaptı. Celi ve sülüs tarzında pek çok eserler
bıraktı. Mısır’da yetişmiş hattatlardan pek çoğu Abdullah Zühdi Efendinin talebesidir. Devrin
vezirlerinden İbn-ül-Emin Hasib Paşaya bir tek mushaf-ı şerif yazmıştır. Paşa’nın terikesinde
(mirasında) bu mushaf-ı şerifin 300 altına satıldığı rivayet edilmektedir.

ABDULLAH ZÜHDİ hakkında bilgi

alt

ABDULLAH ZÜHDİ hakkında bilgi

Gazeteci, yazar. 1869’da İstanbul’da doğdu. 1890’da İstanbul’da Galatasaray Sultanisini bitirdi.
Saadet Gazetesinde yazılar yazdı. Tarik, Tercüman-ı Hakikat, İkdam ve Sabah gazetelerinde çalıştı
ve yazıları yayınlandı. Maarif Nezaretinde vazife aldı. 1897 Türk-Yunan Savaşında Dömeke’ye doğru
yürüyen Türk ordusu içinde gazete muhabirliği yaptı. 1908’den sonra Yeni Gazeteyi çıkardı. Ali
Kemal’den sonra Sabah’ın baş muharrirliğini yaptı. 1920’de Matbuat Umum Müdürü oldu. Ömrünün
sonuna doğru, Bab-ı Ali ile bütün münasebetlerini keserek antikacılıkla uğraştı. 1925’te İstanbul’da
öldü.
Abdullah Zühdi, eserlerindeki kahramanlığı, işlediği konular, dil ve üslubu, anlatım tekniği ve anlattığı
muhitler açılarından zaman zaman Tanzimat yazarlarına benzemekte, zaman zaman da Servet-i
Fünun topluluğunun realizmi edebi dava yapan bir mensubuymuş gibi davranmaktadır. Servet-i
Fünunun dışında kalan edebiyatçılarla (Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi, Vecihi gibi) ortak yanları vardır
ve çok yönlü bir edib ve gazetecimizdir.
Eserleri:
Güller, Dikenler (roman, 1896), Rehgüzar-ı Matbuatta (hikaye, 1896), Şanlı Asker (roman, 1897), Bir
Gece (roman, 1898), Bahr-i Müncemid-i Cenubide (roman, 1904) adlı eserleri dışında kalan beş telif
ve değişik dillerden tercüme on yedi eseri daha bulunmaktadır.

ABDULLAH REFET BEY hakkında bilgi

alt

ABDULLAH REFET BEY hakkında bilgi

On sekizinci yüzyıl Osmanlı şair ve hattatlarından. İsmi, Abdullah Refet olup, babası Rami Mehmed
Paşadır. İstanbul’da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1774 (H. 1157) tarihinde hac dönüşü Vadi-i
Fatıma denilen yerde vefat etti.
Abdullah Refet Bey, küçük yaşta ilim tahsiline başlayıp, Osmanlı terbiyesi ile büyüdü. Önce Çinicizade
Abdurrahman Efendiden sülüs ve nesih yazıyı öğrendi. Sonra zamanının en değerli hattatlarından
Mehmed Rasim Efendiden hüsn-i hattın (güzel yazının) inceliklerini tahsil ederek icazetname aldı.
Kırma ta’lik, divani ve siyakat yazılarında eşsiz hüner sahibi oldu. Nevşehirli İbrahim Paşanın oğlu
Mehmed Paşanın Divan Efendiliğinde, Divan-ı hümayun kaleminde bulundu. Yeniçeri katibi oldu.
Sürre eminliği, her sene Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevverede oturan seyyidlere, şeriflere ve
ileri gelenlere dağıtılmak üzere Osmanlı padişahları tarafından gönderilen para ve hediyelerin
dağıtılma vazifesiyle hacca gitti. Emanetlerin yerine ulaşmasını sağladı. Dönüşünde yolda vefat etti.

ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM hakkında bilgi

alt

ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM hakkında bilgi

Eshab-ı kiramın ilk iman edenlerinden. Resulullah'ın ikinci müezzini ve Medine valisidir. İsmi, önceden
Husayn iken, Peygamber efendimiz "Abdullah" olarak değiştirdi. İsminin Amr olduğu da rivayet edilir.
Annesi Ümmü Mektum Atike binti Abdullah el-Mahzumiyye'dir. Mekke'de ilk vahyin gelmesinden önce
doğdu. 636 (H. 15) senesinde vefat etti.
İlk Müslümanlardan olan Abdullah bin Ümm-i Mektum, Mekke'de kafirlerin zulüm ve eziyetleri
dayanılmaz hale gelince, Medineli Müslümanlara dini esasları öğretmek için Medine-i münevvereye
hicret etti. Ama olup, sesi çok gürdü. Sabah namazında, önce hazret-i Bilal, sonra İbn-i Ümmi Mektum
ezan okurdu. Kafirler ile silahlı mücadele başlayınca, gazve ve seriyyelerde vazife aldı. Savaşlarda,
gür sesiyle düşmanın moralini bozardı. Bazı savaşlarda Peygamber efendimiz onu Medine-i
münevverede vali olarak bırakırdı.
Veda Haccına katıldı. Peygamberimiz Veda Hutbesini okurken, gür sesiyle hutbeyi tekrarladı. Hazret-i
Ebu Bekr'in hilafetinde müezzinlik yaptı. Hazret-i Ömer devrinde de İslam ordusunda vazife aldı.
Abdullah bin Ümmi Mektum radıyallahü anh, Kur'an-ı kerimi ezbere bilenlerdendi. Kur'an-ı kerimin
kıraatini öğretirdi. Sohbet aşığıydı. Evi, Mescid-i Nebi'ye uzakta olmasına rağmen daima namaza
gelirdi. Mescide gelirken hazret-i Ömer yardım ederdi. Mücahid olup, her zaman cihadlara katılmak
isterdi. Gözleri görmediği için fiilen katılamamaktan çok üzülürdü. İranlılarla yapılan harplerden
Kadisiyye Savaşında bulundu.
636 (H.15) senesinde yapılan Kadisiyye Meydan Muharebesinde elinde sancak olduğu halde bir
tepeye çıktı. Gür sesiyle düşmanın moralini bozdu. İbn-i Ümmi Mektum'un bu muharebede şehid
olduğu veya dönüşünde vefat ettiği rivayet edilir.

ABDULLAH BİN SEBE hakkında bilgi

alt

ABDULLAH BİN SEBE hakkında bilgi

Müslümanlar arasında ilk fitneyi çıkaran ve Eshab-ı kiram düşmanlığı aşılayan Yahudi dönmesi,
"Sebeiyye" diye bilinen sapık yolun kurucusu. Aslen Yemenli olup, doğum tarihi belli değildir. Annesi
San'alı siyahi bir Yahudidir.
Hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında Yemen'den Medine'ye gelerek Müslüman olduğunu söyledi.
Halifenin gözüne girmek istediyse de yüz bulamadı. Bunun üzerine her yerde halifeyi kötülemeye
başladı. Fitne ve fesat çıkaracağı anlaşılarak Medine-i münevvere dışına çıkartıldı. Bunun üzerine
gittiği Basra, Şam ve Kufe'de de Halife Osman'ın aleyhindeki faaliyetlere devam etti. Eshab-ı kiramın
büyüklerinin aleyhinde uygunsuz sözler söyleyerek kardeşi kardeşe düşürmeye çalıştıysa da taraftar
bulamadı. Mısır'a gelerek cahilleri etrafına topladı. "Hazret-i İsa'nın döneceğine inanıp da hazret-i
Muhammed'in döneceğini yalanlayana şaşarım." diyerek, ric'at fikrini ortaya attı. "Halifelik hazret-i
Ali'nin hakkıydı, hazret-i Osman onun hakkına tecavüz ederek zalimlik yaptı." dedi. Hatta hazret-i Ebu
Bekr ve hazret-i Ömer'in hilafete geçmeye hakları olmadığını, onların ve diğer Eshab-ı kiramın zulüm
işlediklerini ileri sürdü. Cahil kimselerden etrafına topladığı taraftarları vasıtasıyla Müslümanları
halifeye karşı ayaklanmaya teşvik etti. Abdullah ibni Sebe' ve taraftarlarının yaptığı menfi
propagandalar tesirinde kalarak Mısır ve Irak'tan Medine'ye gelen isyancılar hazret-i Osman'ı şehid
ettiler.
Hazret-i Osman'ın şehid edilmesinden sonra halife olan hazret-i Ali zamanında da fitne ateşini
körüklemeye çalışan Abdullah ibni Sebe', Kufe'ye giderek hazret-i Ali'ye yaranmak istedi. Abdullah ibni
Sebe'in fitnenin başı olduğunu bilen hazret-i Ali, onu Medayin şehrine sürdü. Hazret-i Ali'ye sen
tanrısın diyecek kadar ileri giden Abdullah ibni Sebe' ve adamları, Cemel ve Sıffin vak'asında
Müslümanların karşı karşıya gelmesine sebep oldukları gibi, hazret-i Ali'yi de şehid ettiler. Hazret-i Ali
şehid olunca; "O ölmedi. Bulutlara yerleşti, şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır." diyen Abdullah
ibni Sebe' daha nice düzmece sözleri ile cahilleri aldatıp Müslümanları içeriden yıkmaya çalıştı. İbn-i
Sebe'in fikirleri başlangıçta pek kabul görmediyse de Müslümanlar arasına ayrılık ve fitne tohumları
atılmış oldu. Ne zaman ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmeyen Abdullah ibni Sebe', İslam ümmeti
arasına kapanmaz bir ikilik ve fitne soktu. Fakat Ehl-i sünnet alimleri, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere
dayanarak, Abdullah ibni Sebe' ve onun yolunda olanların yazdığı bozuk kitaplarına ve düzmece
sözlerine çok sağlam cevaplar verdiler.

ABDULLAH BİN CAHŞ hakkında bilgi

alt

ABDULLAH BİN CAHŞ hakkında bilgi

Eshab-ı kiramdan. Peygamber efendimizin halası Ümeyme ile Cahş'ın oğludur. Kız kardeşi Zeyneb,
Peygamber efendimizin hanımlarındandır. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Peygamber efendimizi çok
sevdiği ve bu muhabbet uğruna canını feda etmekten çekinmediği için El-Mücahidü fillah, yani "Allah
Yolunun Fedaisi" lakabıyla anılırdı. 40 yaşlarındayken 625 (H. 3)te Uhud Muharebesinde şehid oldu.
İlk Müslümanlardan olan Abdullah bin Cahş da diğer Müslümanlar gibi müşriklerin (inanmayanların)
eziyetlerine katlandı. Bu yüzden iki defa Habeşistan'a hicret etti. Dönüşde bir müddet Mekke'de kaldı.
Sonra ailesiyle birlikte Medine'ye hicret etti. Peygamber efendimiz, Abdullah bin Cahş'ı 624'te Kureyş
müşriklerini gözetlemek üzere gönderdiği ilk seriyyeye, yani askeri birliğe kumandan tayin etti. Bu
sebeple İslam tarihindeki ilk birlik kumandanı olmakla meşhur oldu. Bu sefere memur edildiği zaman,
ilk defa Emir-ül-Mü'minin sıfatı verildi. Abdullah bin Cahş birkaç kerre daha kumandan yapıldı. Bedr
Gazası esirleri için Resulullah efendimiz hazret-i Ebu Bekr'e, Ömer'e ve Abdullah bin Cahş'a
(radıyallahü anhüm) danıştı. Bedr ve Uhud Gazalarında büyük kahramanlıklar gösterip destanlaşan
Abdullah bin Cahş, Uhud Gazasında şehid olmak istiyordu.
"Ya Rabbi! Bana zorlu bir (düşman) kafir gönder. Kıyasıya onunla vuruşayım. Cihadın hakkını vereyim.
Sonra da ben onu değil o beni öldürsün, dudaklarımı, burnumu ve kulaklarımı kessin. Kıyamette
böylece huzuruna geleyim. Bana; "Abdullah! Kulaklarını, burnunu ne yaptın?" diye sorduğun vakit;
"Senin ve Resulünün yolunda toza ve toprağa bıraktım da huzuruna öyle geldim." diye cevap vereyim."
diye dua etti.
Abdullah bin Cahş bu muharebede var gücüyle savaştı. Bir ara düşmana indirdiği darbelerden elindeki
kılıcı kırıldı. Bunun üzerine Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine bir hurma dalı verdi.
Mucize olarak bu dal kılıç oldu.
Kahramanca çarpışan Abdullah (radıyallahü anh) bu savaşta şehid oldu. Dua ettiği gibi kulakları,
dudakları ve burnu müşrikler (inanmayanlar) tarafından kesilip bir ipe dizildi. Şehid olduğunda 40
yaşlarındaydı. Uhud'da kendisi gibi şehid olan dayısı hazret-i Hamza ile aynı mezara defnedildi.

ABDULLAH BİN AMR BİN AS hakkında bilgi

alt

ABDULLAH BİN AMR BİN AS hakkında bilgi

Eshab-ı kiramın büyüklerinden Amr bin As'ın oğlu. Annesi Rayla binti Münebbih'tir. Miladi 616 yılında
hicretten yedi sene kadar önce Mekke'de doğdu. Babasından önce iman etti. Müslüman olmadan önce
ismi As idi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Abdullah olarak değiştirdi. Birçok seriyyede
süvari olarak bulundu. Yermük Gazasına da katıldı. Bu gazada babası Amr bin As ordu
kumandanlarındandı.
Abdullah bin Amr bin As (radıyallahü anhüma), Peygamber efendimizin yanında devamlı bulunup,
bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir. Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiği her şeyi
yazmak için izin istemiş ve aldığı müsaade üzerine çok hadis-i şerif yazmıştır. Yedi yüz civarında
hadis-i şerif rivayet etmiştir. Resulullah'tan bizzat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerifleri Sahife-i Sadıka
adı verilen bir mecmuada (küçük kitapta) toplamıştır. Günümüze kadar müstakil olarak gelmeyen
Sahife'nin büyük bir bölümü Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde yer almıştır.
Arapçadan başka İbranice ile Süryaniceyi de bilen Abdullah bin Amr bin As, uzun boylu, yakışıklı bir
zat idi. Ziraatle meşgul olurdu. Son derece cömert olup, eline geçeni dağıtır ve herkesi memnun
ederdi. Kur'an-ı kerimi tamamen ezberlemişti. Gece sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri oruç tutardı.
Haramdan son derece sakınır, hatta mubahların çoğunu da terk ederdi. Kur'an-ı kerimi çok okurdu.
Bazan gece lambayı söndürür, Allah korkusundan sabaha kadar ağlardı. Çok ağlamaktan dolayı
ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuştu. 684 (H. 65) tarihinde yetmiş iki yaşlarında Mısır'da
vefat etti ve Amr ibni As Camii yanındaki evine defnedildi. Vefat tarihi ve yerine dair başka haberler de
vardır.
Kendisinden Şuayb bin Muhammed, Said bin Müseyyib, Urve bin Zübeyr, Tavus bin Keysan, Ata,
İkrime gibi alimler hadis-i şerif öğrenmişlerdir.
Hikmetli sözleri çok olup, buyururdu ki:
"Faydasız söz söylemeyiniz."
"Hayrın en iyisi; doğru söz, kötülüğü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Şerlerin (kötülüklerin)
de en fenası; yalan söz, fena kalb ve itaat etmeyen hanımdır."
Abdullah bin Amr'ın rivayet ettiği (bildirdiği) hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
İlmin azalması, alimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları kendi görüşleri ile fetva vererek
fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.
Allah'a ve ahiret gününe iman eden, misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe inanan,
komşusuna hürmet etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun.
Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir.
Cehennem'den uzaklaşıp, Cennet'e girmek isteyen, son nefeste Kelime-i Şehadet söylesin ve
kendisine yapılmasını arzu ettiği şeyleri başkasına yapsın.

ABDULLAH BİN ABDÜLMUTTALİB hakkında bilgi

alt

ABDULLAH BİN ABDÜLMUTTALİB hakkında bilgi

Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın babası. Babası Abdülmuttalib (Şeybe)dir. Annesi
Fatıma binti Amr'dır. Babasının onuncu oğludur. Yaklaşık olarak 553 veya 546 yılında doğdu.
Peygamber efendimizin doğumundan yedi ay önce vefat etti.
Babası Abdülmuttalib o devirde Mekke hakimiydi. Zemzem kuyusunu yeniden ortaya çıkarıp, tamiri
esnasında, on erkek çocuğa sahib olduğunda birini kurban etmeyi adamıştı. Arzusu gerçekleştikten
sonra, gördüğü bir rüya üzerine adağını hatırladı. Kurban edilecek oğlunu belirlemek maksadıyla
oğulları arasında kura çekti. Kura Abdullah'a çıktı. Abdülmuttalib, Medineli bir Arraf (kahin) tarafından
teklif edildiği üzere, o günkü örfe göre diyet olarak kabul edilen on deve getirtti. Abdullah ile develer
arasında kura çekti. Kura Abdullah'a çıkınca, deve sayısını on adet arttırdı. Develerin sayısı yüze
ulaşınca, kura develere çıktı. Bunun üzerine yüz deveyi kurban ederek çok sevdiği oğlu Abdullah'ı
kurtardı. Peygamber efendimiz hazret-i İsmail'i ve babası Abdullah'ı kastederek; "Ben iki kurbanlığın
oğluyum." buyurmuştur.
Abdullah bin Abdülmuttalib akranları arasında çok sevilen ve yakışıklı bir gençti. Onun alnında bir nur
parlardı. Bu nur, Muhammed'in aleyhisselam nuruydu. Hazret-i Adem'den beri bütün dedelerinden ve
babalarından intikal ederek gelen bu nur en son Abdullah'a erişmişti.
O nura sahib olabilmek için zamanın nice zengin ve namuslu kızları ona evlenme teklif etmişlerdi. Bu
maksatla uzak memleketlerden gelenler bile vardı. Bu nur, Zühre oğullarının efendisi Vehb'in kızı
Amine'ye nasib oldu. Abdullah bin Abdülmuttalib evliliğinden kısa bir müddet sonra ticaret maksadıyla
yaptığı Şam seyahati dönüşünde Medine'de babasının dayıları olan Adi bin Neccar oğulları yanında bir
ay hasta yattıktan sonra Peygamber efendimizin doğumundan yedi ay kadar önce vefat etti. Orada
defnedildi. Mescid-i Nebi'nin Bab-üs-Sıddik kapısı hizasından, 500 metre kadar uzaklıkta bulunan
kabir, mescidin 1976'da genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. Abdullah'ın doğum tarihi ve vefat ettiği
zaman kaç yaşında olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır.
Hazret-i Abdullah ve Amine, İbrahim aleyhisselamın dinine göre ibadet ederlerdi. İslam alimlerinin
ekserisinin bildirdiğine göre Allahü teala Peygamberimize lütuf ve ihsan olarak veda haccında anne ve
babasını diriltti. Zaten mü'min olan anne ve babası, Peygamberimize iman ederek O’na ümmet oldular.

ABDİ PAŞA hakkında bilgi

alt

ABDİ PAŞA hakkında bilgi

Osmanlı Devletinin Budin eyaletindeki son valisi ve meşhur Budin kahramanı. Asıl adı
Abdurrahman’dır. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Yeniçerilikten yetişti. Yüksek zekası ve
kabiliyeti ile 1668 yılında Yeniçeri ağası oldu. Girit savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermesi
üzerine vezirlik rütbesine terfi etti. Bundan sonra sırasıyla; Bağdad, Mısır, Bosna ve Budin
valiliklerinde bulundu. 1684 yılında Halep valiliğine, aynı yıl tekrar Budin valiliğine tayin edildi. Budin
valisiyken az bir kuvvetle 1686 yılında doksan bin kişilik Haçlı ordusuna karşı durdu. Düşmanın teslim
tekliflerini geri çeviren Abdi Paşa, 1686’da çıkarma harekatı yaparken şehid oldu. Bu sırada 80
yaşlarındaydı. Haçlı ordusu ancak bundan sonra şehre girebildi. Macarlar, Abdi Paşaya hürmet
etmişler ve hatırasına kabrini imar ederek üzerine Türkçe ve Macarca Abdi Paşayı metheden ve
şehadet tarihi bulunan bir mezartaşı koymuşlardır.

ABDİ İPEKÇİ hakkında bilgi

alt

ABDİ İPEKÇİ hakkında bilgi

Gazeteci, yazar. 1929 senesinde İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini gördükten sonra Galatasaray
Lilesini bitirdi. Sonra bir müddet Hukuk Fakültesine devam etti. Yeni Sabah, Yeni İstanbul ve
İstanbul Ekspres gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak
çalıştı. Ali Naci Karacan'ın çıkardığı Milliyet Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bir müddet
sonra da genel yayın müdürü oldu. 1961 senesinden 1 Şubat 1979 tarihine kadar aynı gazetenin
başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikesi, Türkiye Basın Enstitüsü
Başkanlığı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Uluslararası Basın Enstitüsünün ikinci başkanlığı, Basın
Şeref Divanı genel sekreterliği gibi vazifelerde bulundu. Hayatı boyunca Atatürk ilkelerinin ve özellikle
laikliğin savunuculuğunu yaptı. 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul’daki evinin yakınlarında bir terörist
tarafından öldürüldü. Abdi İpekçi’nin Afrika, İhtilalin İçyüzü, Dünyanın Dört Bucağından gibi eserleri
vardır.

ABDALİYE DEVLETİ hakkında bilgi

alt

ABDALİYE DEVLETİ hakkında bilgi

Afganistan’da Abdali kabilesinin kurduğu devlet. Aslen bir Türk boyu olan Abdaliler, Gazneliler
zamanında Müslüman oldular. Uzun süre dağlarda yaşayan bu Türk boyu, Babürlüler Devleti ile Safevi
Devletinin arasının bozuk olduğu bir sırada, Tarnak ve Argandab vadilerine indiler. Bölgenin durumu
itibariyle iki büyük devlet arasında yaşamalarına rağmen, kendi başlarına hareket ediyorlardı.
Bir süre sonra Herat eyaletinin yönetimini ele geçiren Abdaliler, üzerlerine gelen Safi Kuli Han
komutasındaki İran ordusunu hezimete uğrattılar ve Nadir Şah devrine kadar bölgenin hakimi oldular.
Nadir Şah, Safevi Devletini yıktıktan sonra, zamanın karışıklıklarından faydalanarak, Meşhed’i ele
geçiren Abdalileri yenilgiye uğrattı. Nadir Şah, Abdalilerin askeri gücünden faydalanmak ve Gılzaler
kabilesini kontrol altında tutmak için, onları Kandehar bölgesine yerleştirdi.
Abdalilerin reisi Ahmed Han, Nadir Şahın vefatından sonra Kandehar’ı ele geçirerek hükümdarlığını
ilan etti (1747). Hindistan üzerine yürüyerek birçok şehri ele geçirdi ve Delhi’ye kadar ilerledi (1757).
Ahmed Şahın 1773 yılında ölümünden sonra yerine geçen oğlu Timur Şah, hükumetin merkezini
Kandehar’dan Kabil’e nakletti. 1800’den 1842’ye kadar karışıklık ve kardeş kavgalarının devam ettiği
Abdaliye Devleti, bu tarihte yeni Afgan Devleti emiri Dost Muhammed Han tarafından ortadan
kaldırıldı.

ABDAL - EBDAL hakkında bilgi

alt

ABDAL - EBDAL hakkında bilgi

Alm. Abdal, Fr. Abdal, İng. Abdal. Allahü tealaya yakın sevgili (evliya) kullardan biri. Arapçada, ikisi de
"karşılık, birinin yerine geçen" manalarına gelen bedel ve bedil kelimelerinin çoğulu olmakla beraber,
Türkçede teklik manada kullanılmıştır. Halkın açıkça bilmediği ve dünyanın nizamı (düzeni) ile vazifeli
olan bu kimselerden biri vefat edince, yerine başka bir veli bedel kılındığından yani
görevlendirildiğinden ve çok olduklarından "ebdal" sözü ile tanınmışlardır.
Ebdal olan mübarek zatlar yeryüzünde devamlı bulunur. Biri vefat edince yerine bir başkası geçirilir.
Sayıları yine aynı olur. Allahü tealanın Müslümanlara ihsan ettiği kerametlerden birisi de halk arasında
“Ebdal” lerin de bulunmasıdır. Hadis-i şerifte buyruldu ki: “Allahü teala onların hürmetine yağmur
yağdırır, ot bitirir, belayı def eder.” Onların hususiyetleri hakkında da bir hadis-i şerifte:
“Kendilerine zulmedeni affederler. Kötülük edene iyilik ederler.” Ebu Nuaym’ın merfu olarak
bildirdiği hadis-i şerifte de buyruldu ki: “Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların
kalpleri İbrahim aleyhisselamın kalbi gibidir. Allahü teala, onların sebebi ile kullarından belaları
giderir. Bunlara Ebdal denir. Bunlar bu dereceye namaz ve oruç ile yetişmediler.” İbn-i Mes’ud
radıyallahü anh; “Ya Resulallah! Ne ile bu dereceye vardılar?” diye sorunca; “Cömertlikle ve
müslümanlara nasihat etmekle yetiştiler.” buyurdular.
Halk arasında kırklar olarak bilinen kimseler de yukarıda izah edildiği gibi Ebdal’dir.

ABBAS VESİM EFENDİ hakkında bilgi

alt

ABBAS VESİM EFENDİ hakkında bilgi

Osmanlılar zamanında on sekizinci asırda yetişen, hekim, hattat ve astronomi alimlerinden. Kambur
Vesim Efendi ve Derviş Abbas Tabib isimleriyle de bilinen Abbas Vesim Efendi, on yedinci yüzyılın
sonlarında doğdu. 1760 (H. 1174) senesinde İstanbul'da vefat etti. Kabri Edirnekapı dışındaki
kabristandadır.
Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Abbas Vesim Efendi, Bursalı Tabib-i Sultani Ali Efendi ile babası
Ömer Şifai Efendiden tıp, Yanyalı Es'ad Efendiden hikmet ve Farsça, Ahmed Mısri'den astronomi ve
astroloji, Katibzade Mehmed Refi Efendiden tıp ve ta'lik yazı, ayrıca Latince ve Fransızca öğrendi.
Bazı İtalyanca tıp metinlerini Türkçeye tercüme ettirerek, Avrupa'daki gelişmeleri takib etti. Bir ara
tahsil maksadıyla Hicaz, Şam ve Mısır'a gitti. Bir çok ilmi araştırmalarda bulunup tıb alanındaki bilgisini
geliştirdi. İstanbul'a dönüşünde Sultan Selim Camii civarında eczahane ve muayenehane açtı.
İstanbul'da kırk sene müddetle doktorluk yapıp, hem insanlara hizmet etti hem de tıb alanındaki
bilgisini arttırdı. Aynı zamanda tasavvufa yönelip Nakşibendiyye yolu büyüklerinden Mehmed Emin
Tokadi hazretlerinden tasavvuf bilgilerini öğrendi ve tatbik etti.
Osmanlı tababetini (doktorluğunu) olgunluğa götürmekte büyük hizmeti olan Abbas Vesim Efendinin
şahsi tecrübeleri ve verem hakkında en son keşiflere yakın araştırma ve incelemeleri vardır. Tıbbı iyice
anlayabilmek için fizik, mekanik ve tecrübi kimyayı bilmenin gerekli olduğunu savunurdu. Bu konuda
Tıbb-ı Cedid-i Kimyevi adlı bir eser yazdı. Ayrıca deontolojinin (tıp tarihi ve tıp ahlakı) gelişmesine ve
uygulama şekline yön verdi. İbn-i Sina gibi eski tabiplerin eserlerinden ve kendi hocalarından öğrendiği
bilgilerle, İstanbul'a gelen bazı batılı tabiplerin eserlerinden istifade ederek Düstur-ül-Vesim fi
Tıbb-il-Cedid vel-Kadim adlı eserini yazdı. Doğu ve batı tıbbını karşılaştıran ve mükemmel bir külliyat
olan bu eser tıb tarihimiz bakımından önemlidir. İki cild ve 2083 sayfadan ibaret olan bu eserin birinci
bölümünde baştan sona kadar organ hastalıkları, ikinci bölümünde kadın ve çocuk hastalıkları, üçüncü
bölümünde şişler ve ülserler, dördüncü bölümünde basit ve bileşik ilaçlar anlatılmaktadır. 1748 yılında
yazdığı bu eserin üç nüshasından biri Bayezid, ikisi de Ragıp Paşa Kütüphanesindedir.
Abbas Vesim Efendinin ikinci önemli eseri Uluğ Bey Zici'nin Türkçe şerhi olan Nehc-ül-Büluğ fi
Şerh-i Zic-i Uluğ'dur. Açık Türkçe ile yazılmış olan bu eser, bütün tatbikata ait misalleri, İstanbul arz
(enlem) ve tulüne (boylam) göre tertib etmiştir. Eski Türk takvimini incelemiş ve metinde olmayan
İbrani ve Rumi takvimlerini ilave etmiştir. Bir derecenin sinüsünü bulmakta, Uluğ Beyin tarif ettiği
Gıyasüddin Cemşid'e ait usulü çok güzel izah etmiştir. Bu eserin yazma nüshaları Bayezid
Kütüphanesi 4646 ve Kandilli Rasadhanesi Kütüphanesi 247/1 numarada kayıtlıdır. Ayrıca astronomi
ile ilgili Risale-i Rü'yet-i Hilal adlı eseriyle şiirlerinin toplandığı Divan’ı ve Risalet-ül-Vefk adlı eseri
yanında Macar Georgios'tan tercüme ettiği Vesilet-ül-Metalib fi İlm-it-Terakib adlı bir farmakoloji
kitabı vardır.

ABBAS HİLMİ hakkında bilgi

alt

ABBAS HİLMİ hakkında bilgi ABBAS HİLMİ hakkında bilgi,ABBAS HİLMİ, hakkında bilgi

Mısır valilerinden. Babası Ahmed Tosun Paşadır. Vehhabiler üzerine sefer yapıp, onların fitne
hareketlerine mani olmak için vazifelendirilen Mehmed Ali Paşanın çok sevdiği torunudur. 1813
(H.1228)te Cidde'de doğdu. Mısır’da yetişti.
Abbas Hilmi, amcası İbrahim Paşanın 1848 senesinde vefatı üzerine Mısır valiliğine tayin edildi. Bu
sırada Osmanlılarda Tanzimat devri başlatılmış ve Mısır’da da Avrupa’nın tesiri ile bir takım reformlar
yapılmaya başlanmış, Avrupai tarzda bazı müesseseler açılmıştı. Avrupalıların menfaatlerine olan
işlere, Abbas Hilmi karşı çıktı. Reformlara uyularak açılan bu neviden bir takım kuruluşları kapattı. Bu
kuruluşlarda misyoner gibi faaliyet gösteren pekçok Avrupalı danışman ve eğitimciyi vazifelerinden
aldı. Devrin alimlerinden Tahtavi’yi 1850 senesinde Hartum’a gönderip, bir medrese açmasını istedi.
Diğer taraftan masrafları kontrol altına aldığı gibi, vergilerde indirim yaparak halkın iktisadi durumunu
oldukça iyi bir hale getirdi. Kahire’de bir harp okulu kurdu.
Tanzimatın Mısır’da uygulanması konusunda Osmanlı Devleti ile ortaya çıkan meseleleri çözmek
üzere Fuad Efendi (Paşa) Mısır’a gönderildi. Fuad Efendi bu hususta bazı düzenlemeler yaptı ve
şikayet konusu meseleleri halletti. Bu zamanda bir İngiliz şirketi, Kahire ile İskenderiye arasında
demiryolu inşaatına başladı ve 1853’te tamamladı. Böylece İngilizler, kısa yoldan Mısır içlerine ulaşma
fırsatını da elde ettiler.
Abbas Hilmi, dedesi Mehmed Ali Paşaya verilen fermanı değiştirerek, valiliğe, ailenin en yaşlısının
geçmesi usulünü kaldırmak ve kendi yerine oğlu İbrahim Paşayı bırakmak istiyordu. Bu maksatla
oğlunu Abdülmecid Hana damad yaptı. Fakat vefat etmesi ile bu işi gerçekleştiremedi. Abbas Hilmi,
Kırım Harbinde Osmanlı sultanı Abdülmecid Hana yirmi bin kişilik bir ordu ve bir donanma göndererek
yardımda bulundu. Bu yardımı gönderdiği sıralarda Kahire’deki köşkünde aniden öldü. Zehirlenerek
öldürüldüğü de rivayet edilmektedir.

ABBAS BİN ABDÜLMUTTALİB hakkında bilgi

alt

ABBAS BİN ABDÜLMUTTALİB hakkında bilgi

Eshab-ı kiramdan ve Peygamber efendimizin amcalarından. Abdülmuttalib'in en küçük oğlu.
Peygamber efendimizin doğumundan iki veya üç yıl önce Mekke'de doğdu. 652 (H. 32) senesinde
Medine-i münevverede vefat etti.
Peygamber efendimiz, annesinin vefatından sonra dedesi Abdülmuttalib'in yanında kaldığı sırada,
hazret-i Abbas ile birlikte büyüdü. Gençliğinde ticaretle uğraşan Abbas bin Abdülmuttalib, Peygamber
efendimiz İslamiyeti anlatmaya başlayınca, karşı çıkmayıp, akrabalık gayretiyle O’na yardımda
bulundu. Müslüman olmadığı halde Akabe biatinde Peygamber efendimizin yanında bulunup, orada
te’sirli konuşmalar yaptı. Müslüman olmadan önce Kabe’yi ziyarete gelen hacılara su dağıtma "sikaye"
ve onlara yemek verme "rifade" ve Kabe'nin tamiri vazifelerini yapardı. Müslüman olduktan sonra da
bu vazifeleri devam ettirdi. Bedr Savaşına istemiyerek, Mekke’den kafirlerle birlikte geldi. Savaşta
müslümanlar zafer kazanınca esir edilip, Medine'ye götürüldü. Kendisi ve kardeşinin oğulları için para
verip kurtuldu. O yıl iman etmekle şereflendi. Müslüman olunca, Peygamber efendimiz onu Mekke'de
vazifelendirdi. Mekke'de Müslümanlar onun himayesinde rahat ettiler. Mekke fethi hazırlıklarının
tamamlandığı sırada Medine'ye hicret yani göç etmek için yola çıktı. Zülhuleyfe denilen yerde
Resulullah'a kavuştu. Ailesini Medine'ye gönderip, Mekke’nin fethinde Peygamber efendimizin yanında
bulundu. Peygamber efendimiz ona; "Ey Abbas! Ben peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi
sen de muhacirlerin sonuncususun." buyurdu.
Mekke'nin fethinden sonra yapılan Huneyn Gazasında da bulunan hazret-i Abbas, Peygamber
efendimiz vefat edinceye kadar O’nun yanından ayrılmadı. Peygamber efendimiz vefat edince, cenaze
tekfin ve gasl (yıkama) işleriyle ilgilendi. Hazret-i Ali yıkadı, hazret-i Abbas ve oğulları su döktüler.
Kefenledikten sonra, hazret-i Aişe'nin odasına defnettiler. Hazret-i Ebu Bekr, Ömer ve Osman, halifelik
zamanlarında hazret-i Abbas'a büyük ilgi ve hürmet gösterdiler. Hazret-i Ömer fetihlerden elde edilen
ganimetlerden hazret-i Abbas'a hisse ayırdı. Hazret-i Ömer, Mescid-i Nebevi'yi genişletmek isteyince,
Abbas genişletme sahasında olan evini ve yerini hediye etti. Hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında
Medine'de kuraklık olunca, hazret-i Ömer; "Ya Rabbi! Resulullah'ın amcası hürmetine sana yalvarıyor
ve onun hürmeti için senden mağfiret ve ihsan diliyoruz.” diye Abbas bin Abdülmuttalib'i vesile ederek
dua etti. Halifenin emriyle o da dua edip, duası bereketiyle, daha duası bitmeden yağmur yağdı.
Yağmur neticesinde meydana gelen seller sebebiyle Medine sokaklarından geçilemez oldu.
Abbas radıyallahü anh ömrünün sonuna doğru göremez oldu. Hazret-i Osman'ın şehid edilmesinden
evvel Medine-i münevverede vefat etti. Cenaze namazını hazret-i Osman kıldırdı. Cennet-ül-Baki
Kabristanına defnedildi.
Hazret-i Abbas, beyaz tenli, güzel yüzlü, yakışıklı, iri yapılı ve uzunca boylu idi. Sesi pek kuvvetli ve
gür idi. Peygamber efendimize yakınlığı ve faziletlerinin çokluğundan dolayı herkes tarafından sevilir,
sayılır ve hürmet edilirdi. Çok zengin ve cömert olup, ikram ve ihsanları boldu. Köleleri satın alıp
hürriyetine kavuştururdu. Yakın akrabayı ziyaret etmeğe dikkat eder, muhtac olanlara yardımda
bulunurdu. Kızlarından başka on erkek evladı vardı. Bunlardan Abdullah bin Abbas ilimde çok
yüksekti. Abbasi halifeleri hazret-i Abbas'ın soyundandır. Peygamber efendimiz onun üstünlüğüyle ilgili
olarak buyurdu ki:
Abbas bendendir. Ben Abbas'danım.
Abbas amcamdır. Beni korumuştur. Ona eziyet eden, bana eziyet etmiş olur.
Bu, Abdülmuttalib oğlu Abbas'tır. Kureyş'te en cömerd ve akrabalık bağlarına en saygılı olandır.
Abbasoğullarından melikler olacak, ümmetimin başına geçecekler, Allahü teala dini onlarla aziz
ve hakim kılacak.
Abbas radıyallahü anh buyurdu ki:
"Kendisine iyilik yaptığım hiç kimsenin kötülüğünü görmedim. Kendisine kötülük yaptığım hiç kimsenin
de iyiliğini görmedim. Onun için herkese iyilik ve ihsanda bulunun. Çünkü bunlar sizi kötülüğün
zararlarından korur."
Hazret-i Abbas, Peygamber efendimizden otuz beş hadis-i şerif rivayet etti. Rivayet ettiği hadis-i
şeriflerden bazıları şunlardır:
Rab olarak Allah'ı, din olarak İslam'ı, peygamber olarak da Muhammed'i (aleyhisselam) kabul
eden, imanın tadını tadar.
Allah korkusundan mü'minin kalbi ürperdiği vakit, ağacın yaprakları düşer gibi günahları
dökülür.

ABBADİLER - Abbadoğulları hakkında bilgi

alt

ABBADİLER - Abbadoğulları hakkında bilgi
ABBADİLER - Abbadoğulları hakkında bilgi, ABBADİLER - Abbadoğulları, ABBADİLER, Abbadoğulları
İspanya’da Endülüs Emevilerinin yıkılışından sonra kurulan emirliklerin en kuvvetlilerinden biri. Beni
Lahm kabilesi mensuplarından Endülüslü kumandan Muhammed bin Abbad’ın oğlu kadı Ebü’l-Kasım
Muhammed tarafından kuruldu. 1023 (H.414)te bağımsızlığını kazandı. 1091 (H.484)e kadar devam
etti.
Abbadiler, İşbiliyye ve çevresinde hakimiyet kurdular. Ebü’l-Kasım Muhammed’in vefatından sonra
beyliğin başına oğlu Abbad geçti. Abbad, babasının Berberi Hanedanlarına karşı başlattığı savaşı
sürdürdü. Devletinin topraklarını büyük ölçüde genişletti. Ölümünden sonra yerine oğlu El-Mu’temid
geçti.
El-Mu’temid, saltanatının ilk yıllarında Beni Cevher Hanedanlığını ortadan kaldırarak, Kurtuba’yı
yönetimi altına aldı. Ancak Kastille Kralı Altıncı Alfonso 1089 senesinde Abbadilere hücum ederek
büyük bir yenilgiye uğrattı. Abbadi topraklarının büyük kısmını ele geçirdi. Bunun üzerine El-Mu’temid,
Afrika’da hüküm süren Murabıtların Padişahı Yusuf bin Tafşin’den yardım istedi. Bu daveti kabul eden
İbn-i Tafşin, Endülüs’ün Ez-Zellaka mevkiinde Altıncı Alfonso ile karşılaştı. Emri altındaki yirmi bin
kişilik orduyla Alfonso’yu mağlub etti. Altıncı Alfonso canını zor kurtardı. Yusuf bin Tafşin, bu seferden
sonra Afrika’ya geri döndü ise de, bir süre sonra İspanya’nın verimli topraklarını ele geçirmek için
harekete geçti. Endülüs’e yürüyerek, 1090 senesinin Kasım ayında Gırnata’yı aldı. Bunu takiben
İşbiliyye ve diğer şehirleri ele geçirdi. El-Mu’temid’i, Fas’ın Agmad kasabasına sürdü. Böylece bütün
Endülüs müslümanları, Murabıtların himayesine alındı. Son Abbadi meliki olan El-Mu’temid, hayatının
geri kalan kısmını Agmad kasabasında sefil ve acınacak bir halde geçirdi. Nihayet 1095 senesinde
öldü.
Abbadi Hükümdarları Tahta Çıkış Tarihi
Birinci Muhammed bin Abbad .............. 1023
Abbad el-Mu’tedid ................................ 1042
İkinci Muhammed el-Mu’temid. .... 1069-1091

ABAZALAR hakkında bilgi

alt

ABAZALAR hakkında bilgi

Batı Kafkasya’nın Karadeniz sahillerinde oturan bir kavim. Abaza memleketi, Karadeniz’in doğu
sahilini ve Kafkasya’nın batı kıyısını teşkil eden arazinin kuzey tarafındadır. Abazalar, Kafkas
Sıradağlarının en yüksek yeri olan Elbürz Tepesinin batıya doğru olan kısmının üzerinde
yerleşmişlerdir.
Abaza memleketinin iklim ve havası mutedil ve rutubetli olup, çok güzeldir. Dağ ikliminin toprağa
verdiği rutubet, ülkenin verimini arttırmıştır. Vadileri ve bayırları çok münbittir. Mer'aları boldur. Ziraat
gelişmiş, hayvancılık çok ilerlemiştir. Dağlarında her çeşit av hayvanı ve kürkü kıymetli pekçok hayvan
yaşar. Evcil hayvanlar da vardır. Bilhassa çok güzel cins atlar yetiştirilir.
Abazalar mert yaratılışlı ve sağlam ahlaklı insanlardır. Sözünde durmak, vazifeden kaçmamak,
misafire hürmet etmek adet ve şiarlarıdır. Abazalarda zina en büyük suç sayılır ve en büyük cezayı
gerektirir. Zina yapanlar memleketi terke mecbur edilir yahut köle kabul edilerek satılır veya öldürülür.
Abaza kadınlarının kocalarına hizmetlerinde adete çok dikkat ederler, onların yanına oturmazlar.
Çocuksuzlara nazaran çocuklu kadınlar daha imtiyazlıdır.
Aralarında kıymet ölçüsü olarak top ve karış dedikleri sayı ve uzunluk ölçüsü kullanırlardı.
Abaza lisanı başlı başına bir dildir. Bu lisan Çerkez dili kökenli olduğu halde, Abaza dili Çerkez
dilinden ayrılmıştır. Birbirlerine benzemezler. Hatta metod ve telaffuzları bile değişiktir. Abaza lisanının
yazısı yoktur.
Kuzeyindeki yolun sapa olması ve güneyindeki dağların bir silsile takip etmesi, memleketi istilalardan
devamlı korumuştur. Abaza arazisi, dik, geçilmesi ve çıkılması güç sarp bir yer olduğundan, bu dağlar
arasında oturan halk çevre ülkelerdeki hadiselerden etkilenmemiştir. Bundan dolayı Abazalar kendi örf
ve adetlerini uzun zaman korumuşlardır. Osmanlılarla yüzyıllardan beri münasebeti olan Abaza
ülkesine ıslahat yapmak üzere aynı ülkede doğup büyümüş ve Osmanlı hizmetine girmiş bulunan
Ferah Ali Paşa tayin edildi (1781). Ferah Ali Paşa ülkesine geldiği zaman bu memleketi hiç
değişmemiş buldu ve burada dört yıl çalıştı. İmar edip, geliştirdi. Anapa Kalesini inşa etti ve büyük bir
şehir haline getirdi. Anapa şehrinin kurulması bölgenin ticari faaliyetlerini artırdı. Abazalar ve
Çerkezler, Ferah Ali Paşa ve adamlarıyla iyi münasebetlerde bulundular. Alınan çok iyi tedbirler
neticesinde kabileler, Osmanlı Devletini artık yadırgamayıp, Müslüman oldular. Kurtuluşu İslamiyette
buldular. Batıl alışkanlıklarını ve yabaniliklerini bırakan Abazalar, Osmanlı’nın itaatkar bir tebası haline
geldiler.
1827 yılında Osmanlı donanması Navarin’de batırılınca, Ruslar büyük kuvvetlerle Osmanlı Devletine
karşı savaş açtı ve hızla ilerleyerek Edirne önlerine geldiler. Bu savaş sonunda Çerkezistan, Abaza
eyaleti ve Ahıska civarı Rusların eline geçti. Buradaki müslüman halk Osmanlı topraklarına göç etti.
Abazaların nüfusu, Ferah Ali Paşa zamanında Çerkezlerle beraber 100.000 haneydi. Bunlardan ancak
80.000 kişi Osmanlı topraklarına göç edebilmiştir. Kalanların bir kısmı savaşlarda ölmüş ve etrafa
dağılmış, çok azı da vatanlarında kalmışlardır.
Abazalardan bir çok zat Osmanlı hizmetine girmiştir. Bunlardan yalnız ikisi Abaza lakabıyla anılır. En
meşhurları; Siyavuş Paşa, Süleyman Paşa, Hasan Paşa, Mehmed Paşa, İbşir Mustafa Paşa, Damat
Ahmed Paşa, Mehmed Paşa, Abaza Mehmed Paşa ve Abaza Hasan Paşadır.

ABAZA HASAN PAŞA hakkında bilgi

alt

ABAZA HASAN PAŞA hakkında bilgi

Sultan Dördüncü Mehmed Han devrinde Osmanlı tarihinin en büyük celali isyanını çıkaran asi reisi.
Silahdar bölüğüne mensup kapıkulu süvarilerindendir. Anadolu’da Türkmen boylarının ağası olan
Haydaroğlu Mehmed’in çıkardığı isyanı bastırarak meşhur oldu. Bu başarısı dolayısıyla Yeni İl
Türkmen voyvodalığına tayin edildi. Ancak bir süre sonra görevden alınmasına kızarak isyan etti.
Gerede ve Bolu arasındaki sahayı hükmü altına aldı ve bu sırada isyan etmiş olan İbşir Paşa ile
birleşerek üzerine gönderilen Katırcıoğlu’nu yendi. Bunun üzerine isyanını önlemek gayesiyle yeniden
Türkmen ağalığına tayin edildi.
Abaza Hasan Paşa, İbşir Mustafa Paşanın sadrazamlığı sırasında ona müşavirlik görevinde bulundu.
Ancak bir takım hadiselere sebeb olduğundan dolayı İbşir Mustafa Paşa idam edilince Abaza Hasan
Paşa onun intikamını almak gayesiyle tekrar isyan etti. Osmanlı ordusu Macaristan seferinde iken
büyük bir kuvvetle İstanbul üzerine yürüdü. İsyan hareketinin büyümesi üzerine Sadrazam Köprülü
Mehmed Paşa, Erdel’den İstanbul’a dönmek mecburiyetinde kaldı.Köprülü Mehmed Paşanın
sadrazamlıktan azlini temin etmek üzere ileri harekata geçen Abaza Hasan Paşanın üzerine Anadolu
serdarı Diyarbakır valisi Murteza Paşa gönderildiyse de, Hasan Paşa, gelen orduyu Ilgın civarında
mağlub etti. Daha sonra kış bastırıp, ordunun iaşesini te’minde zorluk başgösterince, Abaza Hasan
Paşa da ordusunu dağıttı. Bu esnada Murteza Paşa ile Halep valisi Tutsak Ali Paşanın tekliflerine
kanarak Haleb’e gelen Abaza Hasan Paşa üzerine bir gece baskını yapıldı. Suç ortakları ile birlikte
gerekli cezayı gördü (1658).

ABANT GÖLÜ hakkında bilgi

alt

ABANT GÖLÜ hakkında bilgi

Türkiye’nin kuzeybatı kesiminde, Bolu ilinin güney batısında etrafı çamlık tepelerle çevrili, tabii
manzarası çok güzel bir göl. Batı Karadeniz sıradağlarına dahil, Bolu, Düzce ve Mudurnu arasında
uzanan Abant Dağlarının kuzey batısında olup, Bolu’nun 34 km güney batısında yer alır. Yüzölçümü
1.28 kilometrekaredir. Denizden yüksekliği 1298 metredir. Abant Deresi vadisinde heyelan sonucu
meydana gelmiş set (tabii baraj) gölüdür. Suyunun bir kısmı Abant Deresi ile Bolu Çayına dökülür.
Suyu tatlı ve durudur. Gölün suyu o derece berraktır ki, 20-25 m derinlikteki taşlar görülür. Etraftaki
çamları ve yeşilliği bir ayna gibi aksettirir.
Gölün etrafı çam, kayın, gürgen ve köknar ağaçları ile süslüdür. Kuzeybatı bölümünde geniş bir alanı
kaplayan yarı bataklık, hızla genişleyerek zamanla gölün daralmasına sebep olmuştur.
Kıyı boyunca 7600 m uzunluğunda bir gezinti yolu vardır. Gölde sandal, kayık ve motorla gezilir.
Şiddetli kışlarda göl buz tutar. Etrafını çevreleyen dağlar kış sporlarına elverişli olmasına rağmen, bu
yönde fazla bir faaliyet yoktur. Etrafında turistik oteller, dinlenme evleri ve halka açık piknik yerleri
vardır.
Göl, İstanbul-Ankara yoluna 25 kilometreyi bulan asfalt bir yolla bağlıdır. Bu yolun her iki tarafı çam
ormanıdır. Yayla havası, çam kokusu fevkalade manzarası ile görülmeye değer bir yerdir.

Gaye Donay hakkında bilgi

alt

Gaye Donay hakkında bilgi

Gaye Donay, reklamcı, İstanbul. 21 yıldır G&PARTNER Reklam Danışmanlık Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin yönetim kurulu başkanı olan Gaye DONAY reklamcılığın yanı sıra vakıf yöneticiliklerinde de bulunmuştur.

Seçim Kampanyaları, Parti İmaj Kampanyaları, Özel Sektördeki Şirketler için;

Kurum Kimliği Geliştirme, Stratejik Planlama ve Reklam Kampanyaları gerçekleştiren Gaye DONAY Büyükşehir Belediyelerine danışmanlık hizmeti ve süreli yayın hizmeti de vermiştir.

7 yıldızlı butik otel tarzı hizmet veren işletmelere danışmanlık ve ürün desteği sağlamakta olup, cam ithalatı ve gıda ticareti de yapmaktadır.

Ayrıca KOSGEB’in Kobiler için oluşturduğu tanıtım desteği havuzuna seçilmiş bir ajansın (G&Partner) yöneticisidir.

Ve Özel Sektörde; paslanmaz çelik üzerine mümessilliği olan şirketlere uluslararası piyasalarda iletişim danışmanlığı yapmaktadır.

Sanat ve dekorasyona olan sevgisi ve ilgisi nedeni ile amatör ruhla dekore ettiği evler ve ofisler muhtelif dekorasyon dergilerinde çıkmıştır.